TEKASUR SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI

Mushafta’ki sıralamada yüz ikinci, iniş sırasına göre on altıncı suredir. Kevser sûresinden sonra, Maun sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (bk. Buhârî, “Rikåk” 10; Şevkânî, V, 575). Sure adını 1. ayette geçen ve “çokluk yarışı, çoklukla övünme” anlamlarına gelen tekâsür kelimesinden almıştır. “Elhâküm” ve “Makbûre” isimleriyle de anılmaktadır (İbn Âşûr, XXX, 517). Cahiliye Arapları, mal, evlat ve akrabalarının çokluğunu bir gurur ve şeref sebebi sayarlar, hatta bu hususta, yaşayanlarla yetinmeyip kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de ispat etmek için kabirlere gider, ölmüş akrabalarının çokluğuyla övünürlerdi. Surede onların bu tutumu eleştirilmekte ve gerçek üstünlüğün ahirette ortaya çıkacağı belirtilmektedir. Tekasür suresi sekiz ayettir. Surenin konuları Bu surenin temel konuları şunlardır: İnsanların, hayatın aldatıcı yönleriyle meşgul olmaları, dünya malına düşkünlükleri ve Ahiret hayatındaki durumlar bu surenin ana konularıdır. Tekasür suresini daha iyi anlayabilmek için ayet meallerini yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşaellah. Tekasür süresi Mekkeli müşriklerin mal ve evlat çokluğuyla övünmeleri hatırlatarak, bu durumun ahiret hayatına bir faydası olmayacağını ifade etmektedir. “Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı. Hayır; ileride bileceksiniz! Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz! Hayır, kesin olarak bir bilseniz.” Tekasür /1-5 1. ayetteki tekâsür kelimesi, bu sure bağlamında özellikle “yüksek bir amaç gütmeden, neden niçin demeden mal, evlât, yardımcı ve hizmetçi gibi her devrin telakkisine göre çokluğuyla övünülen şeyleri büyük bir tutkuyla durmadan çoğaltma yarışına girişmek, mânevî ve ahlâkî sorumluluğunu düşünmeden alabildiğine kazanma hırsına kendini kaptırmak” anlamına gelmektedir. Tekasür kelimesine bu surede çoklukla övünme anlamı verilmiştir. Bu tutku bireysel olabileceği gibi toplumsal da olabilir. Ayette tekâsür kavramı Câhiliye toplumunun zihniyet yapısını tanıtmakla birlikte evrensel bir mesaj da içermekte, genel bir tesbit ve dolayısıyla uyarı anlamı da taşımaktadır. Nitekim birkaç asırdır özellikle “gelişmiş” denilen ülke ve toplumlarda hâkim zihniyet olan kapitalizmin esası da durmadan üretmek, tüketip tekrar üretmek, kârı ve serveti sınırsızca çoğaltmaktır. İşte bu dünya görüşü ve onun doğurduğu uygulamalar da bu “çoğaltma yarışı” nın çağdaş örneğidir. Ancak insanlığın mânevî ve ahlâkî değerlerini, birikimlerini sistem dışı bırakan, hatta tahrip eden bu yarış, sonuçta ekonomik ve siyasî gücü, iletişim imkânlarını da kullanarak bireysel ilişkilerden uluslar arası ilişkilere kadar uzanan bir haksızlık ve adaletsizlik düzeni doğurmaktadır. 2. ayetteki mekâbir kelimesi kabir anlamındaki makberenin çoğuludur. “Sonunda kabirleri ziyaret ettiniz” meâlindeki cümleye müfessirler üç türlü mâna vermişlerdir: a) Mecazi anlamda, “Sonunda ölüp kabirlere girdiniz; bu tutku ve yarış ölünceye kadar sürüp gitti”; b) Yine mecazi anlamda, “Kabirlerdeki ölülerle övündünüz”; c) Lâfzî anlamda, “Bizzat kabirlere gidip ölülerle övündünüz.” Tefsirlerde anlatıldığına göre Câhiliye Arapları mal, evlât, akraba ve hizmetçilerinin çokluğunu bir gurur ve şeref sebebi sayarlar, hatta bu hususta övünürken yaşayanlarla yetinmeyip kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de ispat etmek için kabirlere gider, ölmüş akrabalarının kabirlerini göstererek onların dahi çokluğuyla övünürlerdi. Surenin iniş sebebi olarak bu tür rivayetler bulunmakla birlikte genel anlamda insan fıtratındaki mal, evlât ve taraftarların çokluğu ile övünme vb. davranışlar eleştirilmekte, gerçek üstünlüğün âhirette ortaya çıkacağı belirtilmektedir. 3 ve 5. ayetlerin başındaki “hayır” anlamına gelen kellâ edatı, ebedî olan âhiret hayatını, orada verilecek hesabı ve bu hesap için hazırlık yapmayı unutup da fani olan dünya için çalışmak. Üstelik bu çalışmayı az bir değer ifade eden mal mülk vb. imkânları bilinçsizce çoğaltma yarışına girişip bunlarla övünenlerin korkunç bir gaflet ve yanılgı olduğu gerçeğini belirtmek maksadıyla üç defa tekrar edilmiştir. 5. ayette “kesin bir bilgi” diye çevrilen ilme’l-yakîn tamlaması ise; Sözlükte “bir şeyi gerçek haliyle idrak etmek” anlamına gelen “ilim” ile “gerçeğe uygun kesin bilgi” anlamındaki yakîn kelimelerinden oluşan bir terim olup “kesin olan aklî ve naklî delillerin ifade ettiği bilgi” diye tarif edilmiştir (bu terim hakkında bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “İlme’lyak^n”, DİA, XXII, 137). Sürenin son bölümünde ise gaflet ile dünyada mal biriktirme yarışına girenlerin, ahirette kesinlikle karşılığını görecekleri bildirilmektedir. “Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?” Tekâsür /6-8 “gözünüzle kesin olarak göreceksiniz” diye çevrilen ayne’l-yakîn tamlaması sözlükte “göz” anlamına gelen ayn ile “gerçeğe uygun kesin bilgi” anlamındaki yakîn kelimelerinden oluşan bir terim olup gözlem yoluyla elde edilen ve doğruluğu apaçık olan bilgiyi ifade eder. (bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Ayne’l-yakîn”, DİA, IV, 269). Ayne’l-yakîn ile elde edilen bilginin ilme’l-yakîn ile elde edilenden daha üstün ve kesinlik derecesi daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Yüce Allah dünya hayatında mutlak gerçeği kabul edip de âhiret için hazırlık yapmayan, aksine fâni şeylere aldanıp onlarla başkalarına karşı övünenlerin âhirette cehennem azabıyla cezalandırılacağını yemin ederek haber vermiştir. 6. ayette “Cehennemi mutlaka göreceksiniz” ifadesinin mecazi bir görme şeklinde anlaşılmaması için 7. ayette, “Onu ayne’l-yakîn olarak, gözünüzle ayan beyan göreceksiniz” buyurulmuş; böylece hem tehdit pekiştirilmiş hem de cehennem olayının büyüklüğü ifade edilmiştir (Ebû Hayyân, VIII, 508). 8. âyet ise Allah’ın verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirmek üzere O’nun yolunda ve emrettiği şekilde değerlendirmeyip de onları başkalarına karşı övünme ve kendini üstün görme aracı yapanların bu nimetlerden hesaba çekileceklerini, sonuçta cehennem azabıyla şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklarını göstermektedir.

Selam ve dua ile.