“SU-İ MİSAL EMSAL TEŞKİL ETMEZ.”

Kur’an- Kerim’de Cenab-ı Hak “Ey iman edenler! Allah’tan, ona yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin” (Âl-i imrân 103) buyurmaktadır. Biz müslümanlar düşüncelerimiz ve davranışlarımızla bu ayete uygun yaşıyormuyuz acaba? Malımızı, mülkümüzü, şahsımıza ait herhangi bir metamızı kaybetmek endişe ve korkusunu Alemlerin Rabbi’ni kaybetme endişesi ve korkusuyla yan yana getirdiğimizde hangisinin ağır bastığını düşünüyorumuyuz? Birilerinin “Aman incitmeyeyim. İncinir!” endişe ve korkusuyla yalanına, bühtanına ve haksızlığına sırf kendi menfaatlerimiz için sessiz kalmıyor muyuz? Maalesef ki bir başına karanlıkta kalan bir insanın karanlıktan korkması ve aynı insanın karanlıkların sahibinden korkmaması ilginç bir durumdur. Zerreden, kürreye her şeyi yaratan ve bu yarattıklarından bizleri haberdar eden zat-ı akdes Cenab-ı Hak, insan olmamızdır m gereği olarak hepimizin duygu dünyasına korkuyu yerleştirdi. Cenab-ı Hakk’ın lütfu ile kemale eren insanın bu duygusunun da kemale ermesi için Allah’ı hayatının her anına yerleştirmesi gerekmektedir. Böylelikle O Allah’a, Allah da ona yakın olur. Bu bakımdan yakınlığın gereği olarak ikmal edilmesi gereken tüm melekelerimiz ve hissiyatımızın kemale ermesi adına Cenab-ı Haktan hakkıyla korkmalıyız. Korku tanımlamamızı onu incitiriz endişesi ile taşımalıyız. Yani bu korku, ‘O’nu incitirim korkusu ve onun azabına müstehak olurum korkusu olmalıdır. Aksi taktirde en büyük korkulası durumumuz bizzat korkularımızın kendisi olur.

 

Bu hafta bir video izledim daha doğrusu bir durum paylaşılmıştı onu izledim içeriği kalbime dokundu ve beni son derece rahatsız etti. Videoda kısaca şöyle bir mesaj veriliyor; Adamın biri bulunduğu ortamda kendince orada bulunanlara sohbet ediyor ve o meclistekilere yaşamış olduğu bir hadiseyi anlatıyor. “Halı almak için bir mağazaya girdim. Girdiğim mağazada beni genç bir çocuk karşıladı. Kendisiyle konuştuk hıristiyan olduğunu öğrendim. Bizde de tebliğ bir alışkanlık olmuş ya (!) ona “Yahu sen ne kadar temiz bir arkadaşsın. Neden Müslüman değilsin de hıristiyansın?” diye sordum. O da bana dediki; “Sen neden benim mağazama girdin?” eliyle aynı işle uğraşan karşı dükkanları göstererek (Müslüman esnafı)(!) “Çünkü o yalancılardan alışveriş etmek istemedin. Değil mi?” dedi. “Ben o yalancıların dinine mi gireyim!” diye devam etti. Ben de çok şaşırdım ne diyeceğimi bilemedim.” Ve devam ediyor “ Benim “Z” kuşağından çok arkadaşım var. Kendileriyle arasıra sohbet ediyorum. Mesela birisi “Benim babam esnaf ve yalan söylüyor , Yalancı!” diyor” Buraya kadar herşeyin normal olduğunu düşünebiliriz. Ama ince fakat büyük bir yanılgı içerisine düşmüş oluruz. Neden mi? Şundan dolayı ki; “Su-i misal emsal teşkil etmez.” Yani kötü bir örneği bize muteber olarak sunmak olamaz. Zira bu hadise insanı derûni yaralayabilecek hezimetler barındırmaktadır. Bir başka dinin mensubunu istikamet üzere gösterip kendi dinine mensup insanları töhmet altında bırakmak akıl kârı değildir. Maalesef bu durum günümüzde

bazılarının kronik rahatsızlığı olmuş “Batı ve Bâtıl sevicilik” Hz. Peygamberin (sav) “...mümin yalancı olamaz!” Hadis-i Şerif’i mucibince İslam’ın şiarı olan doğruluk düsturuna müslümanları yalancı diyerek niteleyen bu örnekle halel getirmeye çalışmak kabul edilebilir bir şey değildir. Ayrıca tebliğ bir alışkanlık değil, her mümine “Emr-i bil ma’ruf, nehy-i anil münker.” hükmü gereği farzdır, Tebliğ meselesi bu şekilde tahfif edilmemelidir. Zira bunları anlatırken de bir tebliğ söz konu olduğundan size “ Yine alışkanlığınız tuttu!” mu diyelim. Yani “Tebliğ alışkanlığımız var.” derken de tebliğ yapıyor bu kişi. O zaman bizde dinlerken “Adam canım bunda alışkanlık yapmış. Her zamanki hali. Dinlemeye gerek yok!” mu diyelim.? İnsanlar’a yaklaşımı Hüsn-ü zan üzere olmayan biriyle konuşmalarınız sizi bağlar. Bunu umuma mal edemezsiniz. İslam’ın münevver (Nurlu) bir yolculuk ve seçim olduğu bilincini insanlara ifade edebilmelisiniz. Korkunuz, korkulması gerekene yönelik olmalı.! Yaşadığınız bu olay sizin de imanınıza dokunmalıydı. Diyelim ki bahsedeğer esnaf yalancı vs. gayr-ı İslami yaşıyorlar bu bizi ilgilendiren bir husus değil. Allah ıslah etsin deriz. Bir hristiyanın tahfif etmesine müsaade edeceğiz anlamı taşımamalı. Zira Her nefis kendinden sorumludur. Siz, kendilerine yalancı iddiasında bulunulan bu esnafların yaşantısıyla Müslümanlığın alakasının olmadığını haykırmalıydınız. Kendisini müslüman diye tanımlayıp yanlış yapan ve bu yaptığı yanlışta ısrar eden anlayışları, İslam’ın, müslümanlığın kimliği veya kılıfı ile tanımlamamalıyız. Bunu yapmaya çalışanlara da mani olmalıyız korkusuzca. Bu konu çok önemlidir. Müslümanın utanılası bir kimliği yoktur. Müslümanlık şereftir. Şerefli insanların tercihidir. “Müslüman kimliğinden değil, kimliğine layık olamadığı için kendinden utanandır!” buyrulmuştur. Eğer bir ifasadat (bozgunculuk) görmüşsek, bunu yayarak başka bir ifsadat çıkarmaktansa gördüklerimizin hakedişimizin gereği olarak karşımıza çıktığını düşünerek hareket etmeliyiz. Ve bu konuda Allah’a sığınmalıyız. Aziz ve muhterem Müslümanlar; Dinde Bilgi kaosu ve yorum anarşisine sebep olan bu tür anarşistlere itibar etmemeliyiz. Unutmayalım ki; Korkumuz ; eşimizi, dostumuzu değil, eşsizimizi (CC) incitmemek adına olmalıdır.