Bugünlerde, çarşıda, pazarda, evde, iş yerinde , okulda hemen her yerde söz, çok konuşulur oldu. İster söz ehli olsun ister olmasın, farklı kesimlerden farklı sesler çıkmaya başladı. Bu demokrasinin tabiatına aykırı değildir. Normaldir. İnsanlar düşüncelerini ifade etmelidirler. Bunu yaparken de çevrelerine dikkat etmeliler, zücaciye dükkanına giren fil gibi kırıp dökmemeliler. Gerilimli dili kullanmamalılar.Söz düellosundan kaçınmalılar. İnsanların kafasını bulandırmamalılar. Karşılarındakileri karalamamalılar, suçlamamalılar.
İfademizi özgürce söylemek bizim farklılığımızdır. Bu farklılığımızı zenginliğe dönüştürmeye özen göstermeliyiz. Ama ne yazık ki bu farklılığımız, hızla kutuplaşmaya doğru sürüklenmektedir. Bu çok acı verici bir durumdur. Asla kabul edilmez. Halen o bulanıklığımız devam etmekte, henüz bir durulaşmaya doğru gidilememektedir. Üzücü.
Halbuki tatlı dil kullanılmalı, güler yüzlü olunmalı,daha ılımlı, daha yumuşak bir üslubu hakim kılarak toplumun tüm kesimleri kucaklanmalıdır. Ama görüyoruz ki bunun yerini, önceki dönemlerde olduğu gibi, yine öfke, kin , nefret, kopuşma ve ayrışma almıştır.
Görüyoruz ki kırıcı bir dil kullanılmakta, arzu edilmeyen bir üslup sergilenmektedir. Halbuki söz, vahiy medeniyetinde yüce ve hatırlıdır. Bizim medeniyetimiz de bir söz medeniyetidir. Bizim medeniyetimizde sözü, güzel, beliğ ve fasih bir üslubla ifade etmeye özen gösterilir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de “ Güzel söz sadakadır” buyurarak her zaman güzel söz söylememizi tavsiye etmişlerdir.
İnsanın kıymeti sözüyle anlaşılır. Sözün kıymeti, söyleyenin de değerli olduğunu gösterir. Bu da sözün ağırlığından gelir. Pişirilmemiş, düşünülmeden söylenmiş ham söz, insanları incitir, kırar ve sahibini küçük düşürür. Onun içindir ki sözü pişirmek gerekir. Söylenen sözü, olgunlaştırıp söylemek lazımdır ki sözümüz makbul ola.
Hani, aziz ecdadımız “Talı dil yılanı deliğinden çıkarır “ diyerek güzel, tatlı ve mülâyim dil kullanmamızı tavsiye etmişlerdir. Çünkü, insanlar tatlı dil karşısında yumuşarlar. İnsanın sözü özüdür. İnsan sözü, özüne aynadır. Söz insanı hem âbâd hem de berbâd eder. İnsanlar önce sözlerine bakmalıdırlar. Söz, çok önemli ahlak, eğitim ve öğretimidir. İnsanlar bunu çok iyi bilip çok iyi kullanmalıdırlar.
Yüce Rabbimizin, Kur’ân-ı Kerim’de, ikaz etmeden önce, nasıl hoş davrandığını, günahtan bahsetmeden önce, nasıl bağışlayıcı olduğunu hatırlattığına, bakmamız gerekir herhalde. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de bu ilahî üslubu alarak hep tatlı dille hitap etmişler, bir şeyi öğreteceği zaman da önce karşısındakini yumuşatıp gönlünü kazanmış sonra da söyleyeceklerini söylemişlerdir. Bizim metodumuz da bu olmalıdır.
Hele hele Müslümanlar, konuşmalarında ölçülü söz kullanılmasına hep özen göstermelidirler. Müslümanların dili güzel olmalıdır. El vurup dostunun yarasını incitmemelidirler. Dostunun, kardeşinin sinesini yaralamamalıdırlar. Dostlarına dil yarası tattırmamalıdırlar. Dillerinde diken hiç olmamalıdır. Çünkü dildeki o diken, bir yaralama aletidir.
Onun içindir ki atalarımız “ Dilim seni dilim dilim dileyim / Başıma geleni senden bileyim” diye boşuna dememişlerdir. Çünkü onlar, dilin cisminin küçük, cürmünün ise çok büyük olduğunu iyi bilirlerdi. Hatta Bediüzzaman Hazretleri, Saadeddin-i Taftazani’nin “ Yezide lanet caiz, vacip değildir” dediğini belirtirler. Bu bakış çok önemlidir.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) “Kendimi korumak için ne yapmalıyım” diyen ashabına, ” Diline sahip ol” buyurması, dikkate alınmalıdır. Yine “ Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir “ buyurmuşlardır.
Mevlânâ Hazretleri de “ Dilini arıtmamışsan, habire abdest alıp durmaktan fayda bekleme” der. Hz.Ali (R.A.) Efendimiz de “ Kılıçların açtığı yaralar iyileşir, ama dilin açtığı yaralar iyileşmez” buyurmuşlardır. Ebu Derdâ (R.A.) Hazretleri de “ Kışkırtıcı tartışmadan kaçınınız. Zira böyle bir tartışmanın, fitne doğurması muhtemeldir.” buyurarak Mü’minleri uyarmıştır.
İmâm Şafîi Hazretleri de “ İnsanlara ok atmak dil ile taşlamaktan hafiftir” buyurarak insanların dillerini çok iyi kullanmalarını öğütlemişlerdir. İnsanlar dillerine sahip olmazlarsa kırıcılıkları çok olur. Bu konuda Yunus Emre Hazretleri de “ Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı / Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz” diyerek tüm insanlığa seslenmiş ve bu sözün insanların şiarı olmasını istemiştir.
Mü’minler, kalpleri kırmadan, gönülleri yaralamadan, geleceği düşünerek konuşmalıdır lar. Kendilerinin bir kardeşler topluluğu olduklarını hiç unutmamalıdırlar.Çünkü “ dil insanın terazisidir, dil kalbin aynasıdır”. Bu güzel sözleri bilmekle yükümlüdürler. Söz insanın dilinden, bülbülün o yanık, güzel sesi gibi, gönülleri her zaman kendisine çeken, bir nağme gibi dökülmelidir. Çünkü, insanın gönlüne, yumuşak söz kadar tesir eden, başka bir şey yoktur.
Dilin sokması, yılanın sokmasından daha beterdir. Dilin verdiği acı, acıların en dokunaklısıdır. Eğer dil kontrol edilmezse kalp kırar ki bunun da telafisi yoktur. Yunus’un dediği gibi, söz, bazen başı bile kestirir. Bunun içindir ki ameli, ibadeti ve diğer hususiyetleri düzgün olanlar, dilini isabetli kullanmazlarsa bu, onları halk nezdinde sevimsiz ve değersiz kılar.
Rabbimiz Allah (C.C.), Hz.Musa (A.S.)’ya, Firavun’a dini nasihat ederken kavl-i leyin (yumuşak söz) ile nasihat etmesini emir buyurmuşlardır. O da Firavun’a tatlı dille söylemişlerdir. Firavun gibi bir azgına dahi, yumuşak söylenilmesi emredilirken, acaba bugün Müslümanlar, neden kin ve nefret dolu sözler söylerler de gönül alıcı sözler söylemezler ? Acaba, gerçekten o dillerinde diken mi vardır? Müslümanlar neden böyle oldular, oluyorlar? Yazık hem de çok yazık ve ayıp.
Yüce Rabbimiz, Allah (C.C.) “ Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. (İsra- 53)” buyurmaktadır. Eğer insanlar bu ayete aykırı hareket ederlerse insanlara zulüm yaparlar. İnsanlar, söyledikleri sözün nereye varacağını bilmek durumundadırlar. .
“Söz var sözden ileri, söz var sözden içeri, söz var sözden derin” düsturuna uymalıyız. Demek ki gönülleri açan anahtar, yumuşak sözler veya kelimelerdir. Herhalde gönle faydalı, güzel sözden daha şifalı bir şey yoktur.İnsanların birbirlerine karşı bu kin, nefret, öfke ve hırsı nedendir? Bunu, o güzel natıkalarıyla
neden böyle çirkinleştirerek dile getirirler? Kavganın, şiddetin, baskının sonu yoktur.
Güzellik ve albenili bedeni ve gösterişiyle ünlü olan, insanların ve tüm hayvanların imrendiği tavus kuşu bir hayvan olarak diline sahip olma özelliğini “Benim dilim yırtıcı bir hayvandır. Onu bıraktığım zaman beni yer” çok hikmetli bu söz ile dile getiriyorsa konuşan insanların bunu çok iyi düşünmeleri gerekmez mi ?
Dil yüce Rabb’imizin evi gibidir, onunla kimsenin kalbini kırmamalıyız.Dil Allah’ın gizli hazinesidir, onunla kimsenin gönlünü yıkmamalıyız.
Hasan-i Basri Hazretleri de “ Mü’minin dili, kalbinin ardındadır. Bir şeyi konuşmak istediği zaman önce düşünür, eğer faydasına ise konuşur, zararına ise vazgeçer” buyururlar.
Öyle ise rahmet yollarını kolaylaştırmak için çalışmalıyız. Hep birlik ve beraberlik içerisinde olmalıyız, buna çok özen göstermeliyiz. Binbir güçlükle elde ettiğimiz kazanımlarımızı koruyup artırmalıyız. Kavga ve ayrılıklardan uzak durmalıyız. Gücümüzü zayıflatıcı her türlü eylemden, tekebbür ve tahakküm ihtiva eden ses, söz ve üsluptan kaçınmalıyız.
Asr Suresi’nde buyurulduğu gibi, dilimizin döndüğünce, gücümüzün yettiğince “Hakkı ve sabrı tavsiye et” İlâhî emrine uymalıyız, aklımızı başımıza alıp durumumuzu gözden geçirmeliyiz.
Göçüp gideceğiz. Yaptıklarımızın ve sözlerimizin hesabını vereceğiz. O söylediğimiz sözler, kesinlikle kayıp olmamakta berzah âleminde toplanmaktadır. Bu dünyada vıcır vıcır konuşan, sükse yapan o dilimiz, o gün bize şahitlik edecektir. Bugünleri ve bundan sonraki o ebedi hayatı neden düşünmeyiz?
Mezarda üzerimize asırların yağmur ve kar suları sızacak. Orada börtü böceklerle yılanlarla, çıyanlarla baş başa kalacağız. O, güzel, şen, şuh, şakrak, aşüfte bedenler, mezarda çürüyüp toprak olacaktır. Orada zor anlar geçireceğiz. Göremediğimiz nice hazan ve baharları yaşayacağız. Yunus’un dediği gibi “ Yalancı dünyaya konup göçenler / Ne söylerler ne bir haber verirler / Üzerinde türlü otlar bitenler / Ne söylerler ne bir haber verirler / Başları ucunda hece taşları / Ne söylerler ne bir haber verirler.”
O hesap gününü düşünelim. Yalan söylemeyelim, başkalarına iftira atmayalım, gıybet etmeyelim, başkalarının günahlarını sırtımıza alıp ahirette, Peygamberimizin ifadesiyle “Müflis” durumuna düşmeyelim, dilimize sahip ve hakim olalım.
Muhterem Kardeşlerim, size yalvarırım, sizlere dinimizin emri olan bu öğütleri, tavsiyeleri acizâne yaparım. Lütfen bunları unutup göz ardı etmeyelim, “ Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın… ( Al-i İmrân-103 )” emrine kesinlikle uyalım.
“ Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz / Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz.” Yunus Emre
“Bir sözü söylemedilçe, o söze sen galipsin, fakat söyledikten sonra, o söz sana galip olur.” Şadi Şirazi
Selam ve saygılarımla…
Yine çok güzel bir yazı yazmışsınız - çok güzel anlatıp öğüt vermişsiniz- kaleminize elinize sağlık - Allah razı olsun. Sağ ol -