Müslüman kardeşlerini üzenler, onlara verdikleri sözlerinden dönenler, onları kandıranlar, ettiklerini muhakkak bulurlar. Çünkü, Efendimiz (S.A.V.) buyuruyor ki: “Üç şey vardır ki, onlar kimde bulunursa zararı sahibine döner: Zulüm, hile ve sözünden dönmek.” (Camiu’s sağir) “Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.( İsra-34)” Kelam ve kavil anlamlarına gelen söz, kişinin duygularını ve düşüncelerini dışarıya aksettirme araçlarından biridir. İnsan, iman ve küfür de dâhil her şeyi, içten karar verdikten sonra sözüyle dışa vurur. Buna göre söz ve fiiller insanın kişiliğini, kimliğini ne olup olmadığını ve karakterini yansıtır. Herkes kendi durum ve mizacına uygun olarak söz söyler ve iş yapar. Bu durum Kur’ân’da şöyle ifade edilir: De ki: “Herkes kendi (karakterine) yapısına uygun işler görür. (İsra-84)” Söz vermek ise, bir işi yapacağını söz verdiği insana, kesinlikle bildirmek demektir. İnsanlara, söyledikleri sözlere ve bu sözleri yerine getirip getirmediklerine göre değer verilir. Verdiği sözü yerine getiren insan; doğru, dürüst, güvenilir, dini hassasiyeti bulunan ahlâk sahibi ve sözünün eri bir insandır. Sözünde durmayan ise, yukarıda saydığımız ahlâki özelliklerden yoksun, doğruluktan uzak, kendisine itimat edilmeyen her davranışında insanları kandırmaya yönelik davranışlar sergileyen, kişilik özellikleri oturmamış, şahsiyetten yoksun kimsedir. Söz, karşı tarafa verilen bir güvence ve teminattır. Verdiği sözü yerine getirmemek suretiyle karşı tarafı aldatmak, dini bakımdan çirkin bir davranış olduğu gibi, kendisine güvenen insanın bu güvenini boşa çıkartmak suretiyle, o kimseye en büyük kötülüğü yapmak ve aldatmaktır. Söylediğimiz söze sahip çıkmak kendimize duyduğumuz saygımızı ifade eder. Söz verdiğimizde onu tutmak, en azından kendimize olan saygının bir gereğidir. Kişinin verdiği sözü tutması kendisine saygı duyduğunun göstergesi, kendisi üzerine doğru, dürüst ve güvenilir olduğuna dair şahitlikte bulunmasıdır. Eğer bir kimse, verdiği sözü tutmuyorsa bu insan, ilk başta kendisine saygı duymuyor, kendisi hakkında yalan şahitlikte bulunuyor, doğru ve dürüst olduğuna, kendisi dahi inanmıyor demektir. Böyle bir kimsenin başkalarının kendisine inanmasını ve saygı duymasını beklemesi nasıl mümkün olabilir?.. Şurası bir gerçektir ki kendisine saygısı olan, iman, ahlâk ve şahsiyet sahibi insan, verdiği sözü yerine getirir. Doğruluk, dürüstlük ve güvenirliliğini kaybetmiş, defalarca söz verip tutmamış, bunu alışkanlık hâline getirmiş, kendisine itimat edilmeyen kimseler, ahlâkî bakımdan çürümüş ve tükenmiş kimselerdir. Şunu unutmamak gerekir ki Hz. Peygamber (S.A.V.)’in “Ei Emin - Güvenilir ” sıfatıyla düşmanları tarafından bile anılması, Onun verdiği sözü tutması sebebiyledir. Bütün olumsuz şartlara rağmen verdiği sözü yerine getiren, toplum içinde, sözüne sahip çıkan kimse erdemli, onurlu, sözünün eri bir insandır. Sözünün eri olmak güvenilir olmak hayatta paradan, maldan, makam ve mevkiden, kısaca her şeyden daha kıymetli ve önemlidir. Çünkü bütün bu maddi şeyler kaybedilince tekrar elde edilebilir ama kaybedilen şahsiyet, saygınlık, kişilik vb. insanı onurlu kılan manevi değerler olursa bunların yeniden elde edilmesi mümkün değildir. Verdiği söze sahip çıkmayan, sözünde durmayan kimsenin, halk açısından önemli kavramlar olan yiğitlik, mertlik, adamlık, onurluluk gibi, olumlu özelliklerle anılması mümkün değildir. “Onur duygusu, utanmaktan gelir” der atalarımız. Onuruna sahip çıkan birisi onu çiğnetmemek insanlar karşısında utanç duymamak için, söylediklerine bağlı kalır. Söz senettir, hayvan yularından, insan sözünden tutulur, er olan sözünde durur, söz namustur, söz verme, verdinse dönme, söz ağızdan çıkar, Allah bir, söz bir, tükürdüğünü yalamak (verdiği sözden dönmek) yiğide yakışmaz vb. atasözleri de sözünde durmanın ne denli önemli olduğuna işaret etmektedir. Söylediğimiz her söz ve yaptığımız her şeyden, dünyada veya ahirette mutlaka hesaba çekileceğiz. Dünyada bazı şeyleri gizlemek mümkün olsa da ahirette gizli, açık her ne varsa hepsi ortaya konulacak ve değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Söylediğimiz tüm sözler, sergilediğimiz tüm davranışlar, Allah (C.C.) tarafından işitilmekte ve bilinmektedir. “(Peygamber) dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her sözü bilir. O, hakkıyla işiten ve bilendir. (Enbiya – 4)”. “Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.( Mü’min-19)”. İnsanların söylediği her söz ve yaptığı her iş melekler tarafından kayda geçirilmektedir: “İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın. ( Kâf -18 )”. Bu mübarek ayetler bu gerçeği ifade etmektedirler. Bunun tabi sonucu olarak da ahirette bu kayıtlar açılacak kişi buna göre hesaba çekilecektir.O günde yapılan işlerden olduğu kadar, söylenen, verilen ama tutulmayan sözlerden de sorulacağını ifade eden Peygamberimiz (S.A.V.), bu konuda şöyle buyurur: “İnsanlar, dillerinin ekip biçtiğinden, dilleriyle söyleyip kazandıkları şeylerden dolayı, yüzüstü cehenneme sürüleceklerdir.” Dinimiz, mensuplarına sözünde durmayı emreder. Kur’ân’da iman, yalnızca zihni bir inanma değil, bunun yanında kişinin İlâhi emirlere, gönüllü bir şekilde uyacağına dair taahhüdü olarak değerlendirilmek suretiyle, iman ile ahid, söz verme arasında sıkı bir irtibat kurulmuştur. Hz Peygamber (S.A.V.) şöyle buyuruyor: “Ahde vefa, sözünde durmak imandandır.” “Ahdine vefası olmayanın, imanı da dini de olmaz.” Hz .Peygamber (S.A.V.) bu hadislerinde, sözünde durmanın imanla irtibatına dikkat çekmiş, ahde uygun hareket etmeyi imandan saymış, ahde aykırı davranmayı ise münafıklık alametleri arasında göstermiştir.Zira sözünde durmamak, imanın özünde bulunan sadakat kavramı ile çelişmektedir. Hâlbuki gerek Kur’ân’da: “Antlaşma yaptığı zaman, sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakîler ancak onlardır. ( Bakara-177)” buyurulmaktadır. Gerekse hadislerde, ahde vefa ile sadakat arasında kopmaz bir bağ bulunduğu belirtilmiştir. Bu sebeple Kur’ân, ister Allah’a karşı verilmiş olsun, isterse insanlara karşı verilmiş bir söz olsun, bunun yerine getirilmesi konusunda ehliyet sahibi kişiyi borçlu ve sorumlu kılmıştır. Verdiği sözü yerine getirmek, verdiği sözlere bağlı kalmak, özü ve sözü doğru olmak İslâm ahlâkının en önemli prensiplerinden biridir. Kur’ân, ahde vefa, verdiği sözü yerine getirme konusunda şöyle buyurmaktadır, “Ey iman edenler!.. Akitlerinizi yerine getirin. Maide- 1”. Ayetteki sözleşme anlamına gelen akit hem Kur’ân’ın getirdiği iman esaslarını, Allah’ın emir ve yasaklarını, uygulanması gereken kuralları hem de genel anlamıyla kişilerin kendi aralarında yaptıkları sözleşmeleri, verdikleri sözleri kapsamaktadır. Yine aynı şekilde verilen sözün yerine getirilmesi konusunda da Kur’ân şöyle buyurmaktadır: “Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır. (Rad-20)” Hz Peygamber (S.A.V.) de şöyle buyuruyor: “Mümin kardeşine, yerine getirmeyeceğin bir söz verme. Sana itimat edene, verdiğin sözü tut.” Hz. Peygamber (S.A.V.)’in hadislerinde de belirtildiği gibi Müslüman, tutamayacağı hiçbir konuda söz vermemeli, yapabileceği, yerine getirebileceği bir konuda söz vermelidir. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir. Bu sözün sonuçlarına göre kişi ya mükâfat elde eder ya da cezalandırılır. Bu sorumluğa Kur’ân şöyle işaret etmektedir: “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü söz veren, sözünden sorumludur. ( İsra-34 )” Bu sorumluluğun bilincinde olan kimse eğer bir konuda söz vermişse bunu mutlaka yerine getirmelidir. Şayet sözünü yerine getirmezse doğruluğu ve dürüstlüğü sözde kalmış ve yalancılığı ortaya çıkmış olur. Oysa ki Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler !... Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. ( Ahzab-70)”. Yalan söyleyen, sözünde durmayan böylelikle insanları aldatan kimsenin, toplumda sahtekâr damgası yiyeceği gibi, Allah’ın lanetine uğrayacağını da şu ayet ifade etmektedir: “İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lanetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. ( Maide-13) ” Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Müslüman; doğru, dürüst, güvenilir ve sözünde duran kimsedir. “ Allah, öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman kıyamet günü, halk arasında teşhir olunmak üzere her vefasız sözünde durmayan gaddarın yanına, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve ‘“Bu, falan oğlu falanın vefasızlığıdır, sözünde durmayışıdır‘.” denilir. İşte kıyamet gününde de münafıklık alameti taşıyan bu insanlar, bu alametleriyle bilinecek ve teşhir olunacaklardır. Bir insanın söz vermesi, söz konusu işi yapacağına dair karşı tarafa teminat vermesidir. Bu işi yapmadığı takdirde karşı taraf maddi ve manevi bir kayba uğradığı için, bu aynı zamanda, kul hakkı yemektir. Güzel söz : “Aç gözlülerden dürüstlük, soysuzlardan vefâ bekleme .“ Devam edecek. Selam ve saygılarımla...
Çok doğru söyleşirsiniz - insanlar içi dışı başka olanlardan çok çekmişlerdir- ben de bu münafıklardan çok çektim. herkes bu yazıyı birkaç defa okumalıdır- ayağını ona göre denk atmalıdır.