Peygamberimiz (s.a.v) bir hayat sürmek iman ile müşerref olmuş bir ümmetin bireyine asla yakışık almaz. Cenab-ı Hak Onun (s.a.v) muhterem hayatını örnek almamızın önemini indirdiği ayetlerde ferman buyurmuştur. Bunlardan birisi Haşr Sûresi 7. Ayet-i kerimedir; “Peygamber size neyi verirse onu alın, size neyi yasaklarsa ondan geri durun ve Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah cezası şiddetli olandır. Allah'ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü'ne verdiği fey, Allah'a, Resûl'e, (ve Resûl'e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir.” bu ayet şeriatın temsilcisi Resulullah'a (s.a.v) olan bağlılığın önemini biz müslümanlara ifade etmektedir. Yine Nisa Sûresi 80. Ayet-i kerime'de “Kim Peygambere itaat ederse, muhakkak Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, bu seni üzmesin. Zira seni onlara koruyucu ve gözetici göndermedik (ancak tebliğ için gönderdik). Kim o Allah'ın elçisine itaat ederse, muhakkak Allah'a itaat etmiş demektir.” Hz. Peygamber (s.a.v) mübarek hayatları boyunca birçok eza ve sıkıntı ile karşılaştığı halde İslam'ı tebliğ (ulaştırma, aktarma), tebyin (Kur'an- Kerim'i açıklama, izah etme), teşri (Kur'an- Kerim'de olmayan hususlara dair kanun koyuculuk) ve temsil ( ibadet, muemalat vs.) görevlerini hakkıyla îfa ederek ümmetin her derdine yetişmiştir. Kendisine (s.a.v) olan sevgimizin, imanımızın bir gereği olduğunu bizlere bildiren Rasûlullah'a (s.a.v) bağlılığımız, maalesef imanımızı sorgulamamız gerektiği bir düzey ve yaşantı ekseninde deveran etmekte. Yani ne İslama ne de Peygamber'e (s.a.v) karşı görev ve vefamızı gösterememekteyiz. Bu durum bizzat Peygamber ‘in(s.a.v) zatına, hadislerine ve sahabilerine karşı oluşlarıyla bilinen zamanın Ebu Cehil'lerini cesaretlendirerek yeryüzünde fitne, fücur ve iftiralarla peygamberin (s.a.v) getirdiği her erdem ve değerle savaşmalarını kolaylaştırmaktadır.
“Biz ne yapmalıyız?” diye soracak olanlara cevabımız şudur: Bizler ümmetin derdiyle dertlenmediğimiz müddetçe huzuru bulamayacağız. Ümmetin derdi ile dertlenmek ise ancak Onu (s.a.v) canından çok sevmekle ve sünnet-i seniyyesine bağlılıkla olacaktır. Aksi takdirde maazallah yüzçevirenler'den olacağız. Hz.Peygamber (s.a.v) bir Hadis-i Şerif'inde: “Ümmetimin tamamı cennete girecektir, yüz çevirenler hariç.” Ashab-ı Kiram sordular: ”Ya Resulallah, yüz çevirenler kimlerdir?” Şöyle buyurdu: ‘‘Bana tabi olan cennete girer, bana karşı gelen benden yüz çevirmiş sayılır; sünnetime ters düşen her amel bana karşı gelmektir.”
İrfan ehlinden biri şöyle der:
Allah’ın farz kıldığı şeyleri ve sünnetleri yapmayan bir şeyhi havada uçarken, suda yürürken, ateş yerken… ve benzeri harikulade şeyler yaparken görürsen anla ki, o kişi yalancının tekidir. Onun yaptığı keramet değil, istidraçtır. (İstidraç: Kafir veya fasıkların eliyle meydana gelen olağandışı olaylardır.)
Evliyanın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdadi şöyle der:
”Allah Teala’ya onun yardımıyla ulaşılır. Allah Teala’ya ulaşmanın tek yolu vardır, o da Fahri Kainat Efendimize (s.a.v) ittibadır.”
Ahmet el-Havari de şunu der:
”Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) tabi olma dışında yapılan her amel değersizdir” nitekim Nebiler Serveri (s.a.v) şöyle buyuruyor:
”Sünnetimi terk eden, şefaatimden mahrum bırakılır.” Şiratü’l İslam kitapta da bu şekilde geçmektedir.” (İmam Gazali – Kalplerin Keşfi’nden istifade edilmiştir.)
Hz.Peygamber’in Ümmeti olma şerefini üzerimizde taşımanın gereği sünnetine tabii olmaktır. Cenab-ı Hakk'ın Ahzab Sûresi 21. Ayeti kerimesinde; “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” buyurarak bizlere “Üsve-i Hasene” (En güzel örnek) olarak gösterdiği zat-ı muhteremi (s.a.v) ve onun varislerini örnek almalıyız. Rabbim bizleri bu kutlu yolda muzaffer ve muvaffak eylesin.
Selam ve dua ile…