NASR SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI

Surenin tanıtımı

Mushaf’taki sıralamada yüz onuncu, iniş sırasına göre yüz on dördüncü suredir. Medine döneminde Tevbe sûresinden sonra nâzil olduğu ve tam sure olarak Kur’an’ın en son inen sûresi olduğu kabul edilmektedir (Elmalılı, IX, 6234).

Surenin Vedâ haccı esnasında Mina’da indiği rivayet edilir (bk. Şevkânî, V, 602).

Sure adını ilk âyetinde geçen ve “yardım, zafer” anlamına gelen nasr kelimesinden almıştır.

Hz. Peygamber (sav)’in vefatına işaret olarak değerlendirildiği için “Tevdî” (Vedâ) adıyla da anılmaktadır; ayrıca “İzâ câe...” ve “Fetih” adları da vardır.

Nasr suresi üç ayettir.

Surenin konuları

Bu surenin temel konuları şunlardır:

Allah’ın yardımı ve Mekke’nin fethi ile Peygamberimizin vefatının haber verilmesidir.

Bu sureyi daha iyi anlayabilmek için, ayet meallerini yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşaellah.

”Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” Nasr/1-3

Müfessirlere göre “Allah’ın yardım”ın dan maksat, Mekke put perestlerine veya bütün düşmanlarına karşı Allah’ın Hz. Peygamber (sav)’e yardım etmesi ve onu zafere kavuşturmasıdır;

Ayrıca “dinin kemale ermesi, son şeklini alması” anlamında da yorumlanmıştır.

“Fetih”ten maksat ise başta Râzî’nin “fetihlerin fethi” dediği Mekke’nin fethi olmak üzere Hz. Peygamber (sav)’e nasip olan bütün fetihlerdir.

Ayrıca “Hz. Peygamber (sav)’e verilen ilimler, dünya nimetleri, cennet” olarak da yorumlanmıştır (Râzî, (XXXII, 153-155; Şevkânî, V, 602-603).

Surede Hz. Peygamber (sav)’in şahsında genel olarak müminlere hitap edilerek Allah Teâlâ kendilerine bir nimet ve yardım lütfettiğinde O’na hamd ve şükretmeleri gerektiği ifade edilmektedir.

Müminler Mekke döneminde fakir ve güçsüzdü; müşriklerin kendilerine yaptıkları zulme karşılık verecek durumda değillerdi. İnsanlığı kurtuluşa çağıran Hz. Peygamber (sav), çağrısına olumlu cevap alamadığı için üzülüyor, hatta kendi kavmi tarafından din konularında yalan söylemekle suçlanıyordu (bk. Hûd 11/12; En‘âm 6/33-35).

Fakat Medine döneminde müminler güçlenerek kendilerine haksızlık eden inkârcılara karşı savaşacak duruma geldiler ve fetihler başladı.

Bu durum Araplar’ın İslâm’a girmesinde büyük etken oldu.

Özellikle Mekke’nin fethinden sonra Arap kabileleri savaşmaksızın İslâm’ın hâkimiyetini kabul etmiş ve akın akın İslâm’a girmişlerdir.

2. âyet bunu ifade etmektedir.

3. ayette ise daha önce müşrikler tarafından “sihirbaz, şair, kâhin, mecnun” gibi yakışıksız sıfatlarla nitelenerek her türlü hakarete mâruz bırakılan Hz. Peygamber (sav)’e, kendisini bu durumdan kurtaran Allah’a hamd ve şükretmesi buyurulmaktadır.

Mekke’den hicret ederken Sevr mağarasında gizlendiğinde yanında sadece Hz. Ebû Bekir (ra) vardı; şimdi ise binlerce sahâbî ile birlikte Mekke’yi fethetmiş, bu arada tarihin en büyük ve en yapıcı inkılâbını gerçekleştirmişti.

İşte bu sebeple müminlerden yüce Allah’a hamd etmeleri, kendilerine nasip edilen zafer ve fetih nimetlerinin şükrünü yerine getirmeleri istenmektedir.

Hz. Peygamber (sav)’in günahtan korunduğu bilinmektedir (ismet). Buna rağmen ona Allah’tan af dilemesi emredildiğine göre bunun mânası ya ümmeti için, onların adına af dilemesi veya –günahtan uzak dursa bile– Allah’tan af dilemek kullukta kemalin gereği olduğu için “Allah karşısında alçak gönüllülük sergilemesi, her şeye rağmen ibadetlerini mükemmel görmeyip bu sebeple O’ndan af ve özür dilemesi” dir.

Bu sure indikten sonra Hz. Peygamber (sav)’in, “Allahım! Sana hamd eder ve seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Beni bağışla, çünkü sen tövbeleri kabul edensin!” anlamındaki duayı sık sık tekrarladığı rivayet edilmektedir (İbn Kesîr, VIII, 532-533; ayrıca bk. Fetih 48/13).

Sahabeden bazıları bu ayetlerden Hz. Peygamber (sav)’in görevinin tamamlandığı ve artık vefatının yakın olduğu sonucunu çıkarmışlardır (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 110).

Bundan dolayı sureye “vedalaşma” anlamında “Tevdî” ismi de verilmiştir.

Nitekim bu âyetler indikten sonra Hz. Peygamber (sav)’in ancak seksen gün gibi kısa bir süre yaşadığı rivayet edilmektedir (bk. Kurtubî, XX, 233).

Selam ve dua ile.