Rahmetli büyük saz sanatçısı Ali Ekber Çiçek Erzurum’a konser vermek için gelir. Konserden sonra organizatöre “Naim Hocanın ismini çok duyduğunu gelmişken onunla tanışmak istediğini” söyler. Müftü beye haber verirler. O da neden olmasın der ve Naim Hocaya haber uçurur.
Bu arada başka bir tanıdığını da özel olarak göndererek “Ali Ekber ÇiçeK’in Alevi olduğundan sakın baltayı taşa vurmamasını, lüzumsuz tartışmalara girmemesini, kırıp dökmeden misafiri ağırlamasını” tembihatını da ayrıca bildirir. Naim Hoca gülerek “Siz o işi bana bırakın” der ve olayı memnuniyetle karşılar. Nitekim Ali Ekber Çiçek gelince “OOOOO sen hoş gelmişsin benim Kızılbaş kardaşım. Gel seni alnından şöyle bir öpeyim. Seni gökte ararken yerde bulmuşam. Nasılsan eymisan. Üstat, seninle tanışmaktan çok memnun kalacağam ham vallahi ham billahi..” şeklinde büyük bir sevecenlikle karşılar. Bu güler yüzlü ve iştahlı karşılama, ünlü sanatçının hoşuna gitmesinin ötesinde mest olur.
Ismarlanan çaylar yudumlanırken uzun bir sohbette başlar. Seviyeli Bektaşi fıkraları anlatılır. Sunilik Kızılbaşlık üzerine şakalaşırlar. Naim Hocanın ezberinde ONBİN mısra KASİDE olduğu söylenir. Her sözbaşı bir kaside okumakla Ali Ekber Çiçeği kendisine hayran ve hayretler içinde bıraktığı söylenir. Anlayacağınız güzel bir “Sultan Baykara Sohbeti” yaparlar.
Rivayet olunur ki Ali Ekber Çiçek ölünceye kadar bu tanışmayı yaptıkları olağanüstü hoşgörü içerisinde sohbeti ve şakalaşmaları her halükarda her zeminde unutulmaz anı olarak anlatırmış. Hatta İslam’daki engin, ulaşılmaz, kutsal hoşgörüyü Naim Hoca da gördüğünü, yaşadığını ve de tattığın söylermiş.
Her ikisinin de ruhları şad, mekanları cennet olsun. Amin.