MÜCERRET YAŞAM DİYALEKTİĞİ VE SİSİFOS

Yaşadığımız hayatların bakış açımızla ve inançlarımızla direkt olarak bağlı olduğu su götürmez bir gerçektir. Dünya; hadiseleri, eşyayı kavrama ve yorumlama biçimimizden ibarettir.

Hayatın nasıl yaşanıp sonlandığını üç şekilde açıklamak mümkündür. Ne için yaşadığını bilip yaşamak, ne için yaşadığını bilmeden yaşamak, ne için yaşadığını bilip yaşamamak. Neyi niye yaptığını en iyi şekilde idrak ettiğini sanan tamamen akılcı olduğunu düşünen akılcıları, dimağının dalgalanmasıyla daha önceden yaptığı şeylerden eylem ve fikirlerinden pişmanlık duymasının ve dahi ihtimaller üzerinde yaşayarak aklın gerçek akıllık keyfiyetinden ya da nasıl kullanılması gerektiğinden uzaklaştığının farkında olmasının akıl üstü bir gerçeklik olduğunu belirterek, bu grubu ne için yaşadığını bilmeden yaşayanlar olarak nitelendiriyorum. Akılcılığı robotlaşmak ve insanı insan yapan şeylerden uzaklaşmak duygu ve inanca yer vermemek olarak yorumlayan herkese deklare edeceğim şey şudur: Sizin benimsediğiniz akıl anlayışı, robotu insanlaştırmaya çalışırken insanı robotlaşmaya çalışıyor.  Peki, burada kıymetli olan robot mudur yoksa insan mı? Değerli olanın insan olduğu kesin. Tamamen akılcı olan akılcıların ne için yaşadığını bilmeden yaşadıkları kanısında oluşumun geçerli sebepleri sadece bu kadar değildir.

Ne için yaşadığını bilerek yaşamak, ne için yaşadığını bilerek yaşamamak ve ne için yaşadığını bilmeden yaşamak için Sisifos harika bir örnektir. Sisifos lanetlenmiş bir adam olarak kocaman bir kayayı bir dağın tepesine çıkarmaya mahkûm edilmiştir. Ayaklarına taşlar bata bata, dikenlerin ve çilelerin içerisinde kayayı devamlı dağa çıkarıp tepesine çıkaramadan kaya yuvarlanınca aynı döngüyü tekrar yaşayan bir adamdır. Buradaki asıl mesele şudur: Sisifos bilinç sahibi bir insan mıdır? Diğer bir soru ise bilinç sahibi olup olmaması önemli midir? Ne için yaşadığını bildiği takdirde bu onun için bir ideoloji veya davadır ki yönlendirilmiş bir akla sahip olduğunun farkında bile olmadan akılcı kalmış bir insandan daha onurlu bir yaşamı vardır. Sisifos' un yaşamı bir başarısızlık hikâyesinden mi ibarettir ya da bu akıl üstü bir yaşam mıdır? Yani buradaki asıl mesele kayanın dağın tepesinde olması mıdır yoksa bu adamın bu kayayı yılmadan oraya çıkarma çabası mıdır? Bilinç sahibi olmadığı durum zaten ne için yaşadığını bilmediği gruptur. Ne için yaşadığını bilip yaşadığı durum ise ideolojisini yaşaması ki onurlu bir davranıştır. Eyleminin doğru veya yanlışlığı tartışılabilir ama akılcıların akılsızca bulduğu dilden değil. Sosyal ferasetin önemsiz olduğu bir durumdur ki doğru veya yanlış olsa da inancı olan bir adamdır.  İnançlı olmak ise tam olarak ne için yaşadığını bilip yaşamaktır.

Diğer bir durumu incelediğimiz takdirde göreceğimiz şudur ki Sisifos kayayı çıkarmalıdır ama çıkarmamaktadır. Mevzu bahis atıl veya akıllı bir Sisifos' dur. Yani ya buna çabalamıyor yahut kayayı oraya çıkaramayacağını idrak etmektedir. 'Atıl' Sisifos zaten tüm doktrinlerce hatalıdır. 'Akıllı' Sisifos ise önemsiz, gayesiz ve sıradan olacaktır. Sıradan Sisifos' un ise hiçbir değeri kalmayacaktır çünkü işin başında gayesi kalmayacaktır ve sadece itildiğinde yuvarlanan o kayadan bir farkı kalmayacaktır. Ne yazık ki bahsedilen durumların her ikisi de ahlaklı davranışlar olmaktan uzaktır. En uygun olan Sisifos' un ne yaşadığını bilerek yaşamasıdır. Yani bir inanca sahip olmasıdır. En azından hayatı bir gayeye bağlıdır.

Benim gerçeğimde Sisifos' un sadece kaya çıkardığı hayatı da çıkarmadığı hayatı da tamamen yanlıştır -tabi her günü bir irfanla yeniden doğmuyorsa-. Sisifos aklını doğru kullanmalıdır. Yani içinde bulunduğu akıl, paradigmasının doğruluğunu kontrol etmelidir. En onurlu hayatı, yaşadığını bilip yaşadığı yani kayayı çıkarmaya çalıştığı durum ise bu yüzden yine yanlıştır. Ama nihayetinde bu durumların içerisindeki en onurlu olanıdır. Âlemlere rahmet olarak gönderilenin akıl üstü ahlakıyla öğütlediği üzere " İki günü müsavi olan zarardadır". İnsan yaşadığı her gün iyiye, doğruya ve güzele dönmeli ve dönüşmelidir. Tabi akıl mevzuunda bir de kabulüm olan İslam Dini'nin akıl kullanma tembihleri vardır. Bu konu ise yazı boyunca bahsedilen akıllıların, aklın acziyetini idrak etmemiş akıllılar olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim kadar mühimdir. İslam' ın emrettiği şekilde aklını kullanan herkesi "akılcıların" dışında tuttuğumu belirtmem gerekmektedir.

Yine de söylemem gerekir ki en tutarlı ve işe yarar hayatı ne yaşadığını bilerek yaşamasıdır. Ve bu koşulda yaptığı iş her ne kadar yanlış olsa veya görünse de onurlu ve dava ahlakına sahip bir adamdır.

Diğer iki durum için yaşayan herkese Salih Mirzabeyoğlu' nun dediği gibi " Ne aşkınız aşka, ne hırslarınız hırsa, ne gamınız gama, ne neşeniz neşeye benziyor, dostlukta hodbin, kinde korkak ve fedakârlıkta gösterişçisiniz" diyerek bu tür insanların yaşamadığı fikir çilesinin onlarla yaşamak zorunda olanlar için çile olduğunu bildirmekten gönül rahatlığı duyarım.