MARAŞ DONDURMASI (3)

...demli çayını yudumlamakta olan Sevda öğretmen az önce sınıftan çıkmış ve öğretmenler odasında döneme ait plânlamalarını kontrol ediyordu. Kapı aralandı ve odadan içeriye kendisinden yaşça büyük olan Sınıf öğretmeni Muaccel Hanım girdi. Önce Sevda öğretmeni baştan ayağı bir süzdü sonra kısa da olsa bir tatil ayrılığı sonrası buluşmuş olmanın içten ve samimi yönelişiyle Sevda Öğretmene selam verdi ve o anda kendisini fark eden Sevda öğretmen ile birbirlerine sarıldılar. Sevda öğretmene “Siz de bir şey yoktur İnşallah?” diye sordu. Sevda öğretmen bir an afalladı. Tatille alakalı mı sordu düşüncesiyle bir an bekledi devam eder cümleye diye fakat değildi galiba başka bir şeyden bahsediyordu Muaccel Hanım. “Bir şey yok derken… anlayamadım Muaccel Hocam?” dedi. “Deprem!” dedi. “Ne depremi?” bu konuşmalar gerçekleşirken Sevda Öğretmen oturmuş ve eline bardağını almıştı. Muaccel Hanım ise dolabının önünde ufacık dolaba başta kıyafetleri olmak üzere bir şeyler yerleştirme telaşındaydı. Muaccel hanım baltayı taşa vurmuştu. Çünkü, Sevda öğretmenin hiçbir şeyden haber yoktu. Toparlamaya çalıştı ama beceremedi de. Evet, o gece sabah karşı Kahramanmaraş merkezli çok yıkıcı bir deprem olmuş ve tam 10 ilin yıkımına sebep olmuştu. Öyle ki böyle bir acının ne adı ne tarifi mümkün değildi. Asrın felaketi yaşanmıştı da zavallı Sevda öğretmenin hiçbir şeyden haberi yoktu. Muaccel hoca onu sakinleştirecek bir ses tonu ile “Kahramanmaraş merkezli bir deprem olmuş bu gece.” Deyince Sevda öğretmenin elindeki bardak yere düştü. Soluk alışverişi değişen Sevda öğretmen, hemen telefonunu aramaya başladı. Aradı fakat bulamadı ev de unuttuğunu hatırlayamadı bile… Beti-benzi solmuş dudakları beyazlaşmıştı. Ne konuşabiliyor ne de yutkuna biliyordu. Sanki boğazına demirden bir nohut parçası takılmıştı ve yutkunmasına mâni oluyordu. Zaten uyandığı andan itibaren bir şeylerin olduğunu hissetmişti de adını koyamamıştı. Bir anda bu yaşadıkları. Muaccel hanım bu halini görünce onu oturttu ve sebilden bir bardak su alarak içmesini sağladı. “Muaccel abla, telefonunu alabilir miyim?” dedi. “Sevda, kızım önce bir sakinleş.” Dedi Muaccel Hoca. Sevda öğretmen ’in kulakları sağır olmuştu sanki hiçbir şeyi anlamıyormuş gibi manasız bir şekilde başını aşağı-yukarı sallayarak karşılık verdi. Muaccel Hanım dolabından aldığı telefonunu Sevda öğretmene verdi. Hızlıca bir numarayı tuşladı. Ömrünün en uzun bekleme anını o anda yaşayan Sevda öğretmen telefonun çalmasını bekledi. Ve nihayet aradığı telefon çaldı…Bu durumlar yaşanırken birkaç öğretmende mana veremedikleri bir yüz çehresi ile öğretmenler odasına girmişti. Çocuklar ise okulun bahçesinde sıralanmaya başlamıştı. Herkesin içerisinde tatil dönüşünün bir ferahlığı, rahatlığı vardı. Okulun havasını derin derin içerilerine çekerek özlemlerini gideriyordular adeta. Yalnız biri hariç, Sevda öğretmen…

Sevda öğretmen aldığı nefesi veremiyor, verdiği nefesi alamıyordu. Telaş telaş telaş… Ne anacığı telefona yanıt veriyordu ne de babası. Başka kimsenin telefon numarası da hafızasında değildi ki! Zaten bildiklerini de paniklemiş olmasından dolayı unutmuştu. Hatırladığı kadarıyla bazı telefon numaralarını tuşladı. Kiminde hiçbir ses yoktu. Kimi “Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor…” anonslarıyla Sevda öğretmeni merak içerisinde bırakmaya devam ediyordu. Bir an önce eve dönüp telefonundan hısım-akraba, konu-komşuyu arayarak haber alması gerektiğini düşündü. Bu sırada öğretmen arkadaşları odayı doldurmuş şaşkın ve umutsuz bakışlarla Sevda öğretmeni izlemekteydiler. Bazıları olayın vahametini bildiklerinden dolayı Sevda öğretmenin bu haline ağlamamak için kendilerini zor tutuyordu. Haberlerde “son dakika” olarak geçmişti. Fakat henüz sağlıklı bilgi ve haberler yoktu. Sadece bazı sosyal paylaşım sitelerinde birkaç ilden gönderilen videolar vardı ki yıkıcılığının birkaç ili kapsadığı bilinen 7,8 şiddetinde bir deprem gerçekleşmiş ve karanlık bir gece yaşanmıştı vesselam…

 

Okulu’nu ardı sıra bırakan Sevda öğretmen. Nefes nefese evinin yolunu tutmuştu. Hava öyle kapalıydı ki sanki Dünyanın üzerini kaplayan bu karabulutlar sözleşerek Sevda öğretmenin göğsünün üzerine

oturmuştu. Adımlarını atmakta zorlanan Sevda öğretmenin dirseğinden sıkıca kavrayan biri vardı yanında. O olmasa Sevda öğretmen hiç şüphesiz düşecekti. Evet, yanındaki kişi beraber atandıkları ve Erzincan’da kendisine adeta sırdaş ve yoldaş olan biricik arkadaşı Tuba öğretmendi. Onu bu şekilde bırakmanın uygun olmadığını Müdür Ahmet Bey’e ifade etmiş ve aldığı izin ile arkadaşı Sevda öğretmene refakat ederek beraberce evinin yolunu tutmuşlardı. Sevda öğretmen halen daha sakinleşememişti. Arkadaşlarının konuşmalarından yedi, sekiz, yıkım, deprem gibi bir şeyler işitmiş fakat hiçbir ifadeyi yerli yerine koyamamıştı. Anladığı tek şey yıkıcı bir deprem olduğuydu. Ve O anne -babası başta olmak üzere henüz hiç kimseden tek bir haber dahi alamamıştı…

(Devamı haftaya…)

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Hak Yolcusu 27 Mayıs 2024 11:25

    Bazen bazı cümleler biçimiyle bir musiki misali bıraktığı güfteyle şahıslara münhasırdır cümlelerinizi okurken hocam taa ruhumun derinliklerinden hissettim kelimelerin size ait olduğunu. Selamunaleyküm