KUREYŞ SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI

Surenin tanıtımı

Mushafta’ki sıralamada yüz altıncı, iniş sırasına göre yirmi dokuzuncu suredir. Tin sûresinden sonra, Karia sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Sure adını 1. ayette geçen “Kureyş” kelimesinden almıştır. Ayrıca “Li-îlâfi Kureyşin” adıyla da anılmaktadır (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 106; İbn Kesîr, VIII, 512).

Kureyş suresi dört ayettir.

Bir önceki yazımda kaleme aldığım fil suresi ki, Kur’an-ı kerim sıralamasında da arka arkaya gelen bu iki sure, sanki bir sure gibi duruyor ise de hem tevatüren hem de mushaftaki belirtildiği üzere iki ayrı suredir.

Fil vak'asını gören ve herkesten çok ondan faydalanan ve istifadeli olan ve bundan dolayı Allah'ın birliğiyle tevhid dinine herkesten önce sarılması lazım gelen Kureyş olması gerekirken.

Resulullah (sav)'ın peygamber olarak gönderilmesi üzerine onun davetine karşı puta tapıcılıkta ısrar etmek isteyerek ilk önce küfür ve isyana, düşmanlık ve karşı koymaya kalkışan onlar olmuştur.

Yukarıda belirtildiği gibi, Sure adını, birinci ayette geçen "Kureyş" kelimesinden almıştır.

Kureyş, Hz. Peygamber (sav)'in mensup olduğu, İslam'ın tebliğine ilk muhatap olan ve Kur'an'da adı geçen bir kabilenin adıdır.

Özel olarak Kureyş’ten bahsettiği için sure bu ismi almıştır. Surenin konuları

Bu surenin temel konusu şudur.

Surede, Kureyş'e Cahiliye döneminde verilen ticari imtiyazlardan, emniyet, istikrar, zenginlik vb. nimetlerden bahsedilmektedir.

Kureyş suresini daha iyi anlayabilmek için ayet meallerini yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşaellah.

“Kureyş’i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen’e) ve yazın (Şam’a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için, Kureyş de, kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe’nin) Rabbine kulluk etsin.” Kureyş/1-4

Kureyş, Hz. Peygamber (sav)’in mensup olduğu, İslâm’ın tebliğine ilk muhatap olan ve Kur’an’da adı geçen büyük Arap kabilesidir.

Nesep âlimlerinin çoğunluğuna göre Kureyş’in atası Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyâs b. Mudar b. Nizâr b. Maad b. Adnân’dır.

Hz. Peygamber (sav), Kureyş’in Hâşimoğulları koluna mensuptur. Kabile reisliği genellikle Hâşimoğulları ile Ümeyyeoğulları arasında mücadele konusu olmuştur.

Câhiliye döneminde Kureyşliler Allah’ın varlığına inanmakla birlikte putları Allah’a ortak koşuyorlardı, bu sebeple Kur’an onları, “ortak koşanlar” anlamına gelen müşrikûn sıfatıyla nitelemiştir.

610 yılında Hz. Peygamber (sav)’e Kur’an inmeye başlayınca Kureyş’in bir kısmı ona iman etmekle birlikte çoğu inanmadığı gibi Hz. Peygamber (sav)’e karşı gittikçe sertleşen ve savaşlara kadar varan bir mücadeleye girişmişlerdir.

Bu direniş hicretin 8. yılında Mekke’nin fethine kadar sürmüştür. Mekke’nin fethedilmesiyle birlikte İslâmiyet’in karşısındaki Kureyş düşmanlığı da tamamen ortadan kalkmıştır.

Bundan sonra İslâm’ın dünyaya yayılması için Kureyşliler’in ön saflarda mücadele verdikleri görülmektedir.

“Kureyş (Benî Kureyş)”, DİA, XXVI, Kureyş kabilesi, Araplar’ca kutsal sayılan Kâbe’nin gözetim ve bakımını üstlendikleri için diğer Arap kabileleri onlara büyük saygı gösterirlerdi; özellikle Kâbe’yi yıkmaya gelen fil ordusunun mûcizevî bir felâkete mâruz kalarak Kâbe’yi yıkma teşebbüslerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Kureyşliler’in kabileler nezdindeki saygınlığı iyice arttı.

Emîrler ve krallar onlara saygı gösterir, başkaları çöllerde haydutlar tarafından saldırılara uğrarken Kureyşliler güven içerisinde yazın Tâif’in serin yaylalarına, kışın da Yemen’in ılık bölgelerine serbestçe seyahatlerde bulunarak büyük kazançlar elde ederlerdi.

Hatta Kureyş’in ticaret kervanları kış aylarında Somali ve Habeşistan’a, yaz aylarında da Suriye, Mısır, Irak ve İran’a kadar giderlerdi.

Mekke’nin bulunduğu bölge tarım ve hayvancılığa elverişli olmadığı için halkın ticaretten başka gelir kaynağı yok denecek kadar azdı. Hac mevsiminde kurulan panayırlar ticaretlerinin canlanmasına vesile olduğu gibi buralarda düzenlenen şiir, hitabet vb. yarışmalar da dil, edebiyat ve kültürün gelişmesini sağlıyordu.

İşte surede Allah’ın onlara lütfettiği bu imkânlar hatırlatılmakta, özellikle Kâbe’ye vurgu yapılarak “Şu evin (Kâbe) rabbine kulluk etsinler” buyurulmaktadır.

Kabile hayatı yaşayan Arap yarımadası devlet otoritesinden yoksun olduğu için burada genel bir güvensizlik bulunduğu halde Mekke, Hz. İbrâhim zamanından beri Allah tarafından saygınlığı çiğnenmeyen (harem) bölge olarak insanlığa duyurulmuş, bu sayede Mekke halkı dış saldırılardan korunmuştur.

Nitekim bir âyet-i kerîmede, “Görmezler mi ki, çevrelerindeki insanlar durmadan yerinden koparılıp götürülürken biz (Mekke’yi) güvenli, dokunulmaz belde yapmışızdır?” (Ankebût29/67) buyurularak bu nimetler hatırlatılmaktadır.

Ayrıca başka bölgelerde üretilen sebze, meyve ve diğer gıda maddeleri Hz. İbrâhim’in duası bereketiyle (İbrâhim 14/37), bir ticaret merkezi haline gelmiş olan Mekke’ye getirilip satılır, böylece bura halkının ihtiyacı karşılanırdı.

İşte surede Kureyş’in, bütün bu nimetlerin şükrünü yerine getirmek için Allah’a kulluk etmeleri istenmiştir.

Selam ve dua ile.