Kurân-ı Kerim’de, içtihat kapısını açan ve ayetlerden hüküm çıkarmaya imkân veren ayet-i kerimede ne buyuruluyor,
“Eğer o meseleyi Peygambere ve müminlerden ihtisas sahibi kimselere havale
etselerdi, elbette o kimselerden hüküm çıkarmaya ehliyetli olanlar, işin doğrusunu
bilirlerdi. ( Nisâ - 83).”
Bu ayetin verdiği müsaade ile Allah Resulü (S.A.V.) bizzat içtihat yaptıkları gibi,
sahabenin yetkili âlimleri de içtihatta bulunmuşlardır.“ Sadece Kurân’la amel ederiz” diyenler, Kur’ân’ın bu ayetiyle de amel etmek gerektiğini, bunun da yetkili kişilerce yapılan içtihatlara uymak manasına geldiğini de bilmelidirler.
Kur’ân’ın açıkça bildirdiği meselelerde ve Allah Resulü’nün kat’i beyanlarında, içtihat yapılamaz ve bunlar şeriatın yüzde doksanını teşkil eder. İbadette içtihat olmaz.
Mesela,Peygamber Efendimiz (S.A.V.), namazla ilgili ayetleri nasıl uygulamışsa,
bunlara aynen uymak her Müslüman üzerine bir emirdir. Efendimiz sabah namazını iki rekat kılmışsa bunu ne bire indirmeye ne de üçe çıkarmaya kimsenin yetkisi yoktur. Kaldı ki sahabe de O’na aynen uymuşken bugüne kadar bütün âlimler ve onlara uyan müminler de bunda ittifak halindeyken artık“ Kur’ân’da sabah namazının iki rekât olduğuna dair bir ayet yoktur” gibi saçmalıklarla, başta Peygamberimiz olmak üzere, bütün Müslümanlara ters bir uygulamaya gitmek dini tahrife yönelmek büyük bir gaflettir, günahtır.
Kur’ân-ı Kerim’i okuyanlar şu ayet-i kerimeleri de görmüşlerdir. “Her bir kimse, hidayet yolu kendisine iyice belli olduktan sonra, Resulûllah’a muhalefet eder ve müminlerin yolundan başka bir yola tâbi olursa Biz onu döndüğü yolda bırakırız. Fakat ahirette kendisini cehenneme koyarız. Orası ne fena bir varıştır. (Nisâ-115).”
“ Kim Resulûllah’a itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. (Nisâ- 80).”
“ De ki : Allah’a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse elbette Allah küfre
girenleri sevmez. ( Âl-i İmran-32).”
“ De ki : Eğer Allah’ı seviyorsanız bana ittiba edin; tâ ki Allah da sizi sevsin…( Âl-i
İmran – 31).”
“ Allah ve Resulü, herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve
Resulüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüştür. (Ahzab- 36).”
Görülüyor ki Allah (C.C.) Hazretleri bu ayetlerde, Resulünü hiç nazara vermeden,
doğrudan “Benim emirlerime uyun, yasaklarımdan sakının. Bana itaat edin…” diyebilirdi. Bunun yerine, bu ifadelerin ihtiyar edilmesi, Allah’a itaatin, Peygambere uymaksızın mümkün olamayacağı içindir.
Hele bazı hükümler var ki âlimler dahi bu konuda karar veremezler. Yine namazdan örnek verirsek âlimler namazın vakitleri ile ilgili bazı izahlar getirseler bile, namazın; rekât, rükû, secde sayılarına, yapılış sıralarına okunacak tesbihlere kadar bir çok meselede hüküm veremezler. Çünkü, bu gibi meseleler,Peygamber talimi olmaksızın, mücerret akılla ve ilimle halledilemez.
Yukarıda sadece bir kısmına değindiğimiz bu hataların, herhalde gaflet ve dalaletten kaynaklandığı âşikârdır. Bu yüzden böyle olanların en kısa zamanda, bu sapık yoldan dönmelerini temenni ediyoruz. Aksi takdirde bazı kişilerin, namazsız ve ibadetsiz bir hayat geçirmelerine sebep olacaklar ve “Sebep olan onu işleyen gibidir”, hükmünce, onların bütün ihmal ve günahlarının bir katı da kendilerine yazılmakla, çok büyük bir zarara uğrayacaklardır.
Peygambere tam bir teslimiyetle bağlanmayanlar, iman etmiş olamazlar. Ama Allah’a ve Resulüne itaat edenler, Allah’ın nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle birlikte olacaklardır.
Unutmayınız ki Allah’a giden yol, Peygamberden geçer. Peygamber olmadan din
anlaşılamaz. Dini uygulayan ve bize öğreten Peygamberdir. Salevât ve selam Sevgili Peygamberimizin üzerine olsun. Rabbimiz, O’nun şefaatine bizleri nail etsin. Âmin !..
“ Allah ve melekler, Peygambere çok salevât getirirler. Ey mü’minler !.. Siz de O’na, salevât getirin ve tam bir bir teslimiyetle selam verin. ( Ahzâb -56 ).”
Allah’ın salevâtı, rahmet etmek ve O’nun şanını yüceltmektir. Meleklerin salevâtı, Peygamberin şanını yüceltmek, mü’minlere bağış dilemek anlamındadır. Mü’minlerin salevâtı ise, dua anlamına gelmektedir. Allah (C.C.), bütün mü’minlere, Peygamberine salevât ve selam getirmelerini emretmekte ve O’na saygı göstermelerini istemektedir.
Selam ve saygılarımla…
bu konudaki sorulara da çok iyi cevap vermişsiniz yazar gardaş - güzel açıklayıcı bir yazı - bu yazıyı herkes okumalıdır - sağ ol gardaş -