‘KOMŞUSU AÇ İKEN TOK YATAN BİZDEN DEĞİLDİR’

Erzurum Hınıs ilçesi İl Genel Meclis eski
üyesi emekli öğretmen Arif (Kahveci)
Bey anlatıyor:
Erzurum eski milletvekili (dayınız)
rahmetli Çetin Bozkurt bizim Hınıs Ağır Ceza
Başkanıyken ilçenin ileri gelen, saygın, kanaat
önderleriyle zaman zaman bir araya gelir “Sultan
Baykara Sohbetleri” yapardı.
Kendisi tam bir hukuk ve çağdaş kültür bilgesi
idi. Esasen soylu
bir aileden gelen Çetin
Beyden ne çok şey
öğrendiğimizi ifşa etmemek
nadanlık olur.
Örneğin şu veciz düşünceleri
bir çoğumuzun
kulağında adeta
bir küpedir “Peygamberler
haricinde her
insan suç işlemeye
mütemayildir. Bunun
neticesidir ki mühim
olan insanı değil, suçu
yaratan ortamı ortadan
kaldırarak ıslah
etmektir.
Milletvekilliğinde bir ara parti değiştireceği
dedikodularına karşı basına verdiği şu sert demeçle
“Ben parti tabanına ihanet ederek parti
değiştirmeyi ahlaksızlık sayarım” kişilikli tavrını
unutmak mümkün değil. Yine “Milletvekilliğimde,
hiç kimse bana şu haksızlığı hukuksuzluğu
adaletsizliği kısaca şu namussuzluğu yaptı diyemez”
gururlu tavrını, dürüstlük abidesi güvenli
özgün tavrı her türlü takdirin üzerindedir. Yüreklere
su serpen bütün bu tavır davranış, davranış
ve düşüncelerinin önünde saygıyla eğilinir ancak.
Dini milli bütünlüğü olan Umresini yapan,
yine hukukçu muhterem eşleri “Güngör Hanımefendi’ler
örnek bir eş ve cumhuriyetin bütün
erdemlerini içselleştirmiş çağdaş bir Türk Kadınıydı.
İtiraf ederim eşlerimizde ondan çok şey
öğrendiler.
Bir gün yine bir sohbetimizde aramızdaki samimiyete
güvenerek Çetin Bey’e “Hakim Bey,
hakimlik hayatınızda hiç gayr-ı yasal/hilaf-ı hakikat
yani verdiğiniz haksız karar oldu mu?” sorusunu
yönelttim. Çetin Bey gülerek : “Bir defa
oldu Arif Hoca. Şöyle ki, Konya’da hakim iken
komşunun balkonundan bir kucak odun çalarken
yakalanıp mahkemeye verilen vatandaşa
bile bile beraat kararı vermiştim” kısa cevabını
biraz açmasını rica ettiğimizde, doyumsuz sohbetiyle
şunları anlatmıştı “Şiddetli bir kış mevsimiydi.
Yok, yoksul ve çaresiz adamın hanımı,
doğum yapmış. Sobasını yakacak odunu olmadığı
için, ev buz gibi. Ne yapacağını şaşıran
adam, çareyi hırsızlıkta bulmuş. ‘Yetim hırsızlığa
çıkınca ay akşamdan doğarmış’ misali, komşusunun
odunlarından çalarken suçüstü yakalanır.
Ne kadar durumu anlatsa, yalvarsa, yakarsa da
anlayışsız, duyarsız ve haşin zalim gaddar komşusu,
gözünün yaşına bakmadan mahkemeye
bile verir. Adam bütün bunları mahkemede ağlayarak
anlatmıştı. Mahkeme heyeti olarak bizler
de duygulanmıştık. Bizlerin ’Komşuna durumu
anlatarak isteseydin?’ benzeri sorularımıza ise
‘Komşusunun çok patavatsız, insafsız ve merhametsiz
olduğunu iyi bildiğinden her an (ölür müsün
öldürür müsün?) pozisyonuna düşebilirdim”
karşılığında bulunmuştu. Mahkeme safhasında
‘Komşu komşunun külüne muhtaçtır- Komşu
hakkı denilince akar sular durur’ ve nihayet Peygamber
Efendimizin ‘Yüce Allah komşu hakkına
o kadar önem veriyordu ki komşuyu komşuya
miras ortağı yapacak sandım’- ‘Komşusu aç iken
tok yatan bizden değildir’ hadis-i şerifleri buyruklarını
yerine getirmeme ihmallerini de göz
önünde bulundurarak, ayrıca sanığın daha önce
benzer kirli hiçbir sicili de olmadığından vicdanımın
sesini dinleyerek beraatına karar verdim”.