12 Eylül 1980. Devletin açmış olduğu “Yurtdışı İşçi Çocukları Eğitim öğretimi” için açılmış olan yazılı sözlü imtihanları kazanmış, Almanya’ya gönderilmek üzere, Ankara/Beşevler “MEB Hizmetiçi Eğitim Merkezi”nde kısa dönem Almanca kursuna alınmışız. Aynı yerde yatıp kalkıp yiyip içmekteyiz. Kurs daha ayını doldurmadan bir Cuma sabahı kalktığımızda Radyo ve tek kanal TV’de askeri marşlar ve mehter müzikleri çalınarak ara ara “TSK yönetime el koymuştur” anonsu yapılmaktadır. Türk Parlamentosu, Türk aydınları hatta Türk halkı istenilen duyarlığı gösteremeyince, günde 15-20 kişinin anarşi ve teröre kurban gitmesine, bu ülkenin zinde güçlerinin, daha fazla tahammül etmeyeceği belliydi. Dolasıyla ülkemizde böyle bir askeri darbe bekleniyordu. Beklenende oldu. Çünkü gelişmiş batı ülkelerinde “demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler” duyarlı vatandaşlar sayesinde ayakta duruyor. Bu bakımdan “Susma, sustukça sıra sana gelecek-Hukuk herkese lazım- Hukuk bumerang gibidir, döner senide vurur” sözleri boşuna söylenmemiştir. Bir kısım komutanlar ise “Daha çok insan ölsün ki, müdahale haklılık kazansın…” kahpeliğindeymişler. Bu düşünceyle olacak ki, darbeyi yaptıktan sonra bir solda bir sağdan diyerek hayatının baharında bu vatanın bekası için gözünü kırpmadan canını veren gözü pek ülkücü koçları hapishanelerde yedikleri zılgıt, gördükleri zülum ve işkenceler yetmiyormuş gibi birde darağacında sallandırıldılar. Oldu da birde olayın içeriğine ve madalyonun öteki yüzüne bakalım. Bir tarafta Marksist Leninist 36 fraksiyonla ülkeyi komünist emperyalizme götürmek isteyenler, diğer tarafta ise “Ne Amerika ne Rusya her şey (güçlü büyük) Türkiye İçin” yerli milli sloganıyla bunlara cansiperane karşı koyan, milliyetçi muhafazakâr ülkücüler. Düşünebiliyor musunuz bu yolda MHP il ilçe şube başkan ve yöneticileriyle, Ülkü Ocakları başkan, yönetici ve üyelerinden 5000 şehit verildi. Ne acıdır ki bu gün ülkenin kaymağını tek şehit bile vermeyenler yemektedirler. Baht utansın. Ülkücüler ülkeyi muasır medeniyet seviyesine çıkarmak yetmez muasır medeniyet seviyesini aşmak için “Başbuğ Alpaslan Türkeş” tarafından bilim adamları eşliğinde “DOKUZ IŞIK” adıyla “Milli doktrin”, diğer adlarıyla ”Üçüncü yol” veya ”Türk İslam Sentezi” sistemi derpiş edilmiş, bu doktrinle ekonomi “Millet sektörü” yle dizayn edilecek, dağınık köy ve beldeler bütünleştirerek kalkındırılmaları “Köykent/Tarımkent” projeleriyle gerçekleştirilecekti. Bütün bunların gerçekleşmesi için parlamentoda güçlü ve çoğunlukta olmak gerekiyordu. Ülkücülerin desteklediği MHP’de ise sadece 16 milletvekili vardı. 1981 de genel seçimler vardı. Anarşi ve terörün kol gezdiği 1980’lerde dayımız rahmetli Çetin Bozkurt CHP Erzurum milletvekili idi. Almanca kursunda birkaç akşam evine ziyarete gitmiştim. Bizim ülkücülüğümüze pek fena gıcıktı. Bende “Dayıcığım senin o soyadına kurban olurum” sözüyle ona gıcık verirdim. Çok olgun ve kişilikli tavırlarına rağmen, yine de hısım akraba arasında hem de ön saflarda olan, ülkücülere atfen “Ulen sizin yüzünüzden soyadımı değiştireceğim” demekten kendini alamazdı. Birçoğunu yazdığım çok tatlı, anlamlı ve ders verici anılarımız var. İşte 12 Eylülden birkaç gün önceki sohbetimizde bana “Ulen şu MHP bu gidişle 1981 seçimlerde 80-100 milletvekili çıkarabilir” değince, açığı yakalayan ben “Hatırlıyor musun dayıcığım 1977 genel seçimleri arifesinde (Avukat) İsmet (Bozkurt) dayımızın evinde, MHP’nin lideri Alpaslan Türkeş’i bile zor çıkaracağını söylemiştiniz ama 16 milletvekili çıkarmıştı. Ki bizde, tarihte ve cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 Türk İmparatorluğunu temsilen 16 milletvekili çıkardık diye böbürlenip hava atıyorduk. Şimdi ise 80-100 milletvekili çıkarabilir diyorsunuz. Demek ki en az 200 milletvekili çıkaracağız” sözlerime “Ağzından yel alsın!!!.” ilencinde bulunurken, sözlerine şunları da eklediğini iyi hatırlıyorum “MHP 100 bile çıkarsa en az 100-150 milletvekili de AP ve diğer partilerden transfer eder, yine iktidar olur. Bizim CHP’den bile gidenler olur…” . Bu durumu sezen Amerika elçiliği 12 Eylül darbesini ABD başkanına “Bizim çocuklar idareye el
koydu” sözleriyle haber verilir. Yetmedi ABD Ankara Büyükelçisi “James Spain” verdiği şu demeçle baklayı ağzından çıkarır ”MHP hariç bütün partilerle aramız çok iyi idi. MHP kontrol edilemiyordu. Solun da MHP’yi engelleyemeyeceğini aksine hızla büyüttüğüne şahit olunuyordu. Sağ olsunlar bizim çocuklar idareye el koyarak meseleyi kökten hallettiler. Bu darbeni en iyi tarafı MHP ve Türkeş iktidarını engellemesidir v.s.”. Türkçesi “Ülkücülerin iktidara gelmelerini engellemesidir” demektir… Bütün bunlardan dolayıdır ki Eylül ayı ülkücüler için lanetli bir aydır.