Surenin tanıtımı
Mushaf’taki sıralamada yüz dokuzuncu, iniş sırasına göre on sekizinci suredir. Maun sûresinden sonra Fil sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayetler de vardır (bk. Şevkânî, V, 597).
Sure adını ilk âyetinde geçen ve “inkârcılar” anlamına gelen kâfirûn kelimesinden almıştır. “Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, Mukaşkışe, İhlâs, İbadet, Dîn” adlarıyla da anılmaktadır.
Ayrıca İhlâs sûresiyle birlikte bu iki sureye “İhlâsayn (iki İhlâs)” adı verilmiştir.
Tefsirlerde anlatıldığına göre Kureyşliler Hz. Peygamber (sav)’den bir sene kendi ilâhlarına tapmasını, bir sene de kendilerinin onun ilâhına tapmalarını istemişler.
Hz. Peygamber (sav)de “Allah’a bir şeyi ortak koşmaktan yine O’na sığınırım!” demiş; bu defa Kureyşliler, “Bizim ilâhlarımızdan bazılarını istilâm et (öp, el sür), biz de seni tasdik edip ilâhına ibadet edelim” demişler. Bunun üzerine Kâfirûn sûresi inmiştir (Taberî, XXX, 213-214; Kurtubî, XX, 225).
Kafirun suresi altı ayettir.
Surenin konuları:
Bu surenin temel konuları şunlardır:
Surede, Hz. Peygamber (sav)'in inkârcılarla şirk ve sapkınlıkta birleşemeyeceği ifade edilmekte ve İslam dininin şirkten uzak tutulması hedeflenmektedir.
Süreyi daha iyi anlayabilmek için ayet meallerini yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşaellah.
Kafirun suresinin ayet mealleri şöyledir.
De ki: “Ey Kâfirler!”
“Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem.”
“Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.”
“Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk edecek değilim.”
“Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.”
“Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.” Kafirun/1-6
Tevhid ilkesinin sembolü olarak Mekke döneminin ilk yıllarında inen bu surede Mekkeli müşriklerin şahsında bütün putperestlere ilân edilmek üzere iman ile şirkin ayrı şeyler olduğu, bu iki inanç sistemi arasında bir benzerlik bulunmadığı, dolayısıyla ikisinin birlikte bulunmasının, iki inanç arasında bir uzlaşmaya gidilmesinin mümkün olmadığı kesin olarak ifade edilmiştir.
Bazı müfessirlere göre 2-3. ayetlerde, gelecekte Hz. Peygamber (sav)’in müşriklerin taptığına tapmayacağı, onların da Hz. Peygamber (sav)’in taptığına tapmayacakları ifade edilmiş;
4-5. ayetlerde ise hâlihazırda da onların tutumlarının farklı olmadığı bildirilmiştir.
Ancak Şevkânî bu yorumu reddetmekte, 4-5. ayetlerin 2-3. ayetlerdeki gerçeği pekiştirdiğini söylemekte; bu tekrarlara dil kurallarından ve Arap şiirinden örnekler getirmektedir.
Ayrıca Hz. Peygamber (sav)’in hadislerinde de benzer tekrarların bulunduğunu ifade etmektedir (bk. V, 599-600).
Bu görüş tercih edilebilir bir görüştür.
Zira 2-3. ayetlerde Hz. Peygamber (sav)’in şahsında müminlerin sadece bir Allah’a kulluk etmeleri emredilmiş, Allah’a ortak koşanlarla gerek inanç gerekse ibadet bakımından hiçbir şekilde benzerliklerinin bulunmadığı net bir şekilde ifade edilmiştir.
4-5. ayetlerde ise Hz. Peygamber (sav)’i kendi dinlerine döndürmek isteyen putperestlerin ümidini kırmak maksadıyla söz tekrar edilmiştir. “Sizin dininiz size, benim dinim banadır” şeklinde tercüme edilen 6. âyet, daha geniş kapsamlı ve daha vurgulu bir şekilde önceki ayetleri tekit eder ve bu iki din arasında uzlaşmanın olamayacağını gösterir.
Zira bu iki dini uzlaştırmak, hak ile bâtılı uzlaştırmak anlamına gelir.
Son ayetten din, vicdan ve ibadet özgürlüğünün esas olduğu, kimsenin herhangi bir dine girmeye zorlanamayacağı anlamının da çıkarılabileceğini düşünen bir kısım müfessirler bu âyetin müşriklere karşı savaşılmasını emreden aşağıdaki mealini verdiğimiz ayetle neshedildiğini yani hükmünün kaldırıldığını ileri sürmüşlerdir.
Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekün savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir. Tevbe/36
Ancak başka bir görüşe göre âyetin hükmü kaldırılmamıştır; çünkü burada bir emir veya yasak değil, bir vâkıanın tesbiti ve ifade edilmesi (haber) söz konusudur; haber ise Allah’tan olduğu için gerçektir, hükmü değişmez (bk. Şevkânî, V, 600).
Bu âyet, bir vâkıa tesbiti olduğu ve Müslümanların zayıf durumda bulundukları bir dönemde indiği için ondan din ve vicdan özgürlüğü anlamının çıkarılamayacağı da düşünülebilir.
Kuşkusuz İslâm’da din, vicdan ve ibadet özgürlüğü vardır; ancak bu özgürlükler Medine döneminde inen ayetlerde ifade edilmiş, Müslümanların hâkim oldukları zaman ve mekânlarda uygulanmış, hayata geçirilmiştir.
Müfessirler bu surenin faziletiyle ilgili olarak Hz. Peygamber (sav)’in, “Kul hüvellahu ehad Kur’an’ın üçte birine denktir, Kul yâ eyyühel kâfirûn ise dörtte birine denktir” buyurduğunu;
Sahâbe’den birine, “Uyumak üzere yatağına yattığında Kul yâ eyyuhel kâfirûn sûresini oku; bunu okursan şirk inancına sapmaktan korunursun” dediğini naklederler (İbn Kesîr, VIII, 526; Şevkânî, V, 597-598).
Selam ve dua ile.