HZ. EBUBEKİR (R.A)

Künyesi; Ebû Bekr Abdullah b. Ebî Kuhâfe Osman b. Âmir el-Kureşî et-Teymî (ö. 13/634)

İlk Müslümanlardan, Hulefâ-yi Râşidîn’in birincisi (632-634).

Fil Vak‘ası’ndan üç yıl kadar sonra Mekke’de doğdu.

Annesi Ümmü’l-Hayr Selmâ bint Sahr, Mekke döneminde Hz. Peygamber (sav)’in Erkam b. Ebü’l-Erkam’ın evinde bulunduğu sırada İslâmiyet’i kabul etti.

Babası Ebû Kuhâfe, Mekke fethinden (8/630) hemen sonra oğlu Ebû Bekir (r.a)’in aracılığıyla Müslüman oldu.

Anne ve babasının mensup olduğu Teym kabilesinin soyu Mürre b. Kâ‘b’da Hz. Peygamber (sav)’in nesebiyle birleşir.

Resûl-i Ekrem (sav)’den iki veya üç yaş küçük olan Ebû Bekir (ra) kaynaklarda adından çok Atîk lakabıyla anılmıştır.

Atîk; “Güzel, soylu, eski, âzat edilmiş” gibi manalara gelir.

Bu lakabın ona annesi tarafından verildiği veya çok eskiden beri hayır yaptığı, yüzü ve ahlâkı güzel olduğu yahut da soyunda ayıplanacak bir husus bulunmadığı için verildiği rivayet edilmektedir.

Başka bir rivayette ise, Efendimiz (sav)’in “Sen Allah’ın cehennemden âzat ettiği kimsesin” (Tirmizî, “Menâḳıb”, 16) şeklindeki iltifatına mazhar olduktan sonra bu lakapla anılmaya başlandığı bildirilmiştir.

Bir başka rivayette ise, cahiliye döneminde isminin Abdü’l-Kâ‘be olduğu, Müslüman olduktan sonra Efendimiz (sav)’in onun ismini Abdullah olarak değiştirdiği bildirilmektedir.

Servetini Allah yolunda harcayıp eski elbiseler giydiği için “Zü’l-hilâl”, çok şefkatli ve merhametli olduğu için “Evvâh” lakaplarıyla da anılmıştır.

Ancak onun en meşhur lakabı Sıddîk’tır. “Çok samimi, çok sadık” anlamına gelen bu lakap kendisine, mi‘rac olayı başta olmak üzere gaybla ilgili haberleri hiç tereddütsüz kabul ettiği için bizzat Resûl-i Ekrem (sav) tarafından verilmiş ve İslâm coğrafyasında bununla şöhret bulmuştur.

Hz. Peygamber (sav)’in vefatından sonra onun devlet yönetimi görevini üstlendiği için de “halîfetü resûlillâh” unvanıyla anılmıştır.

Bekir adlı bir çocuğu olmadığı halde kendisine Ebû Bekir künyesinin niçin verildiği konusunda kaynaklarda yeterli bilgi yoktur.

Hz. Ebû Bekir (ra)’in çocukluğu, gençliği ve Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmamaktadır.

Yalnız elbise ve kumaş ticaretiyle meşgul olduğu, İslâmiyet’i kabul ettiği sırada 40.000 dirhem kadar sermayesi bulunduğu, ticaret kervanlarıyla Suriye ve Yemen’e seyahat ettiği bilinmektedir.

Hz. Peygamber (sav)’in yirmi beş yaşlarında iken katıldığı Suriye ticaret kervanında onun da bulunduğu rivayet edilir.

İslâm’dan önceki 38 yıllık hayatında dahî içki kullanmamış, putlara tapmamış, daima nezih ve örnek bir şahsiyet sergilemiştir.

Allah Resulü (sav), peygamberliğini ilan ettiğinde, hemen îmân ederek ilk Müslümanlardan biri olmuştur.

Peygamberimiz (sav)’in En Sevgili Dostu

Hz. Ebûbekir (ra), Allah Teâlâ’nın ve O’nun en sevgili Resûlü’nün en sevgili dostudur.

Kur’ânî ifâde ile “İkinin İkincisi”dir.

Canıyla, malıyla ve ailesiyle Peygamber (sav) Efendimiz (sav)’in etrafında âdeta pervâne olmuş, ömrünü ve bütün varlığını İslâm’ın muhâfazası ve neşri için vakfetmiştir.

Hz. Ebûbekir (ra) dini idrâk etme hususunda son derece firâsetli, sır ve hikmetlere vukufiyette yüksek anlayış sahibi, nerede, ne zaman ve nasıl konuşacağını gayet iyi bilen, yumuşak huylu ve çok cömert bir zât idi.

Az konuşur; halifeliği sırasında da kumandan ve vâlilerine az konuşmalarını tavsiye ederdi.

Ayet-i kerîmeleri ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sözlerini en iyi o anlardı.

Zira ömrü boyunca Efendimiz (sav)’den hiç ayrılmamıştı. Bedenen ayrı kaldığı kısa zamanlarda bile kalben O’nunla beraber olarak dâimî bir râbıta hâlinde bulunurdu.

Cennete İlk Girecek Kişi olduğu rivayet edilmiştir.

Ashâb-ı kirâm, Ebûbekir (ra) Efendimiz’in kıymetini bilir; “Onu kızdırırsak, Resûlullah (sav) gazaplanır, Resûlullah (sav) gazaplanınca da Cenâb-ı Hak (cc) gazap eder ve biz helâk oluruz!” diye ona karşı çok dikkatli davranırlardı.

Efendimiz (sav) ona şu ebedî müjdeyi vermişlerdi: “Ey Ebûbekir! Ümmetimden Cennet’e ilk girecek kişi olman sana kâfi değil midir?” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4652)

Hz. Ebubekir (ra) çok özel bir şahsiyetti;

Hz. Ebûbekir (ra), fıtraten halim-selim olup, engin bir şefkat ve merhamete sahipti. Bununla birlikte vazife ve mes’ûliyet hususunda zerre kadar müsâmaha göstermezdi.

Fikirlerindeki isabeti, muamelatındaki doğruluk ve nezâketi, tecrübesinin genişliği, nefsine hâkimiyeti, hayırseverlik ve samimiyetiyle herkes tarafından çok sevilirdi.

Sevimli, güler yüzlü, hoş-sohbet, muamelesi ve ahlâkı güzel bir Allah ve Resûlullah dostu idi.

İnsanlar onunla kolayca ülfet eder ve kendisine olan muhabbetleri gittikçe artardı.

Câhiliye döneminde bile mütevâzı bir hâli vardı. Gayet vakur, cömert ve âlicenap bir şahsiyet ve karaktere sahipti.

Hayatında muazzam bir denge vardı. Her zaman büyük bir tevâzû ve mahviyet sergiledi, fakat asla zillet ve acziyet göstermedi.

Dâimâ vakarlı oldu, fakat gurur ve kibre kapılmadı. Son derece affedici, müsamahakâr, mülâyim ve yumuşak huylu yaşadı, fakat gerektiğinde de sert ve cesur olmasını bildi.

Her hâliyle büyük bir şahsiyet abidesi idi.

Selam ve dua ile.