İçi kavrulur ya insanın…
Ekranlarda izlediğimde içi kavrulan bir baba gördüm. Kızı ve damadı enkaz altında kalmış, damadı çıkarılmış, kızdan haber yok. Defnedilen cenazelerin içinde de yok. Enkazda da yok. Peki nerede?
Baba da içi yana yana, iki gözü iki çeşme kızını arıyor. Dirisinden umut yok, ölüsünü arıyor.
Gerçekten büyük bir felaketle karşı karşıya kaldı millet.
Bir şehir yok oldu, öbürleri yarım.
Yıkık Hatay oldu, Hatay…
Ne ev kaldı ne bark…
Ne yar kaldı ne ana baba,
Çoluk çocuk yaralı bereli, yarım, çıplak…
Hayaller yerle bir oldu, yarın yapılacaklar, gidilecek düğünler… Kutlanacak doğum günleri… Birlikte yenecek yemekler, yapılacak günler…
Bir anda herşey yerle bir oldu.
Depremzedelerle birlikte yurdum insanının da keyfi kalmadı. Herkes yapacağı herşeyi erteledi, bir hüzün var yüreklerde, gözlerde. Hiçbirşeyin tadı yok.
Hepimize ders oldu. Musibet fena vurdu. Bütün ülke orada olamasak da yüreğimiz onlarla. Onlar çok iyi anlıyoruz. Aynı coğrafyada bizim onun bunun başına gelmiş bir felakettir bu.
Ağır yaralıyız vesselam.
Hayat normale döner mi. Hayat yine normale döner.
Artık depremin yanı sıra seçim haberleri dönmeye başladı ekranlarda.
Seçim yapılsın mı yapılmasın mı.
İster yapılsın, ister yapılmasın.
Sandık kurulsun mu
İster kurulsun, ister kurulmasın.
Seçim olur bu ülkede, düzen kurulur, hayat devam eder, ama acılı babanın kızı geri gelmez. Cenazesini dahi bulmanın bir nimet olduğu acıyı yaşayan bir babanın hiçbirşey pek de umrunda değildir.
Ve daha niceleri…
Evlatlarını kaybeden anne mi dersin, anne babası ölen çocuklar mı dersin. Artık yaralı insanları bağrımıza basarak yaşayacağız ve hepimiz yaralıyız. İnşası zor olacak ama yeniden inşa edilecek yıkık şehirler. Yıkılan binalar, çarşılar yeniden canlanacak, çocuklar yine bisiklet sürecek o sokaklarda. Kaybedilen canların yeri dolmayacak ama geriye hüzünlü acılı bir hayatı yaşamak zorunda olan insanlar olacak.