Şu son birkaç haftada Dünya geneli bir şuur sıçraması yaşanmaktadır. Onlarca yıldır Filistin' de yapılan zulümler ve işkenceler nihayet insanlığın vicdanını rahatsız etmiş Dünya çapında yürüyüşlere, boykotlara, tepkilere sebebiyet vermiştir. Bunun yanı sıra Dünya üzerinde ki mevcut kurulu düzen ve sistemlerin iki yüzlülüğü ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla boykotunu yapan, zulmü duyurmaya çalışan vicdan sahibi kimseler için nihayet yeni sorumlulukların ve yeni anlayışların zuhur etmesi de gerekmiştir.
Bugünü anlamak ve yarını belirlemek için artık dünya görüşümüzü gözden geçirmeliyiz, ideoloji anlayışımızın yanında bakış açımızın muhasebesi ve murakabesini tekamüle erdirme gayesine yönelmemiz zorunluluk haline gelmiştir. Tarih boyunca en iptidai toplumlardan en gelişmiş olduğu varsayılan toplumlara kadar ferdi ve topluluk ideolojilerinin kılgı çabaları gösterilmiştir. Kendi tarihimizde de halihazırda bunun çok güzel tatbik tezahürleri mevcuttur. Ama bugün? Olması gerektiğinden daha az şuurlu bu mirasın varisleri, doğru ya da gerçek bir ideolojiye ne kadar intisablıdır?
Osmanlı Devleti' nin son zamanlarından itibaren başlamış olan bu benzemeye çalışma çabası müspet sonuçlar vermediği gibi toplumumuzu kimlik buhranına sürüklemiş ve milletimizi ideolojik yoksulluğa mahkum etme memuriyetini üstlenmiştir. Kozmopolit yapısıyla var olmuş ve ancak bu şekilde var olacak olan milletimizin gencinden yaşlısına çiçek, böcek dağıtmakla yaşamaya -eğer yaşarsa bile var olmaya- hakkı yoktur. Bir asırdır en zalim ve en ahlaksız devletlerin iğrenç, pörsümüş zihniyetleriyle birlikte kapital iştiyaklarıyla yaptıkları dehşet düzeyinde ki zulümlerinin işaret etmesine bile gerek kalmadan varacağımız kanı bellidir: Bu haklı ya da gerçek bir dava değildir. Bu devletlerin bencil tavırları kabul edilemez! Bu yüzdendir ki çocuğumuzdan en yaşlımıza dek uyutucu atıllık ve çürütücü sefahate hakkımız yoktur. Her an, her yaptığımız işte, her durumda şuurlu olmak mecburiyetini taşımadığımız taktirde bu coğrafyadaki ya da dünya üzerindeki tehlikeli konjonktür, mirasını aramayı bile unutmuş milletimize var olma hakkı tanımayacaktır.
Her ferdinin gerçek bir davasının yanında iyi yaptığı bir işi olması gereken bu milletin, Dünya'yı daha yaşanabilir hale getireceği inancındayım. Tabii ki bunun için görüşü düzeltmek ve yenilemek gerekir. Ülkemizde barış, yerkürede barış değildir. Bu milletin sınırları ise haritalardaki çizgiler değildir. Bu milletin gönül bağı ve bu millete duyulan güven, adları konulmuş çizgilerden çok daha büyüktür. Dediğimiz gibi davası koltuk takımı ya da araba olan hiçbir milletin var olmasını kabul etmeyecek cezalandırıcı tarih, İslam Alemi'ne ve milletimize son uyanış çağrılarını yapıyor olabilir. O halde bize düşen sefahati, aymazlığı, basiretsizliği bir kenara bırakarak ferdi ve toplu mikyasta gerçek bir ideoloji için yaşamak ve ölmektir. Bu anlayış doyumsuz ve tatminsiz bir hayat yerine bir şeyler yapmış olarak ölme onuru yaşatacak çok mühim gördüğüm alternatif bir yaşam önerisidir.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek' in sözleriyle diyorum ki 'Sakarya, saf çocuğu masum Anadolu'nun' sana zevk ve sefa uygun değildir çünkü 'Sen bir devsin, yükü ağırdır devin. Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!' Şuur ve idrak sizinle olsun...