Allah (C.C.) Hazretleri, kâinata hakimdir, kâinat hep O’nun kontrolü altındadır.
Kâinatta hiçbir şey, Allah’ın bilgisi dışında değildir. Allah, kâinatta istediği gibi tasarruf eder. Âmenna. Bunu da hiçbir kul ve güç sorgulayamaz.
Allah, dünyada insana bir irade vermiştir. Kader ise, Allah’ın ölçü koyduğu, Sünnetullah dediğimiz Îlahi kanunlar. Îlahi kanunlar sistemidir. Yağmurun yağması, depremin olması, yer çekimi, suyun kaldırma kuvveti vb. hepsi Îlahi kanunlardır. Kader de budur.
Evet senaryoyu kâinatın sahibi yüce Rabbimiz yazmıştır. Ama rolleri dağıtmamıştır. Rolleri tanıtmıştır. İnsanlar rolleri kendileri tercih ederler, bu tercih sonucunda da olacaklara katlanmak zorundadırlar. Bu rolleri tercih etmede de Rabbimiz insana, akıl, irade, vicdan ve fıtrat vermiş, bununla da kalmayıp peygamberler göndermiş, onlara bir de kitap vererek her şeyi anlatmıştır. “ Allah dilediğni saptırır, dilediğini de hidayete erdirir. ( Nahl- 93 ) “. Ayetinin doğru manası budur.
“ Biz herkesin kaderini kendi boynuna asmışızdır. ( İsra- 13) “ buyurarak, yani herkes kendinden sorumludur. Her insan yaptığı ile kendini bağlamış, sorumluluk altına girmiştir. Ayetin devamında da “ Sonucunu da önüne amel defteri konularak görecektir” buyurmaktadır.
Hihat Hatipoğlu Hocamız “ Bilim adamlarının, işin uzmanlarının sözü, bizim için dini bir emir gibidir. Uzmanları dinleyeceğiz, bundan sonraki süreçte onları dinlemek zorundayız. Geçmişte dinlemediğimiz için, başımıza felaket gelmişse bunu kaderle ifade etmeyeceğiz.” dedi. Öyle ise insan, kendisine verilen akıl, irade, vicdan ve fıtratla hareket etmelidir. Îlahi emirleri ve kanunları dinlemeli ona göre hareket edip tedbir almalıdır.
Afetler bir kaderdir. Afetler, Allah’ın yasaları doğrultusunda hareket eden bir varlıktır. Bu yüzden tüm insanlar bundan korunmalıdırlar. Hiçbir afet bana bir şey yapmaz dememelidir. Rabbimiz “ Allah, aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır. Yunus- 100”. buyurmuşlardır. İslâmiyet’te, insanın canını, malını koruması çok önemli bir prensiptir.
Evet, afetler bir çeşit uyarıdır, İnsanların hadlerini aşmasından dolayı bize,bu dünyadaki gaflet, isyan, günahlarımıza karşı ve insanların sorumluluklarını yerine getirmediklerinde bu afetleri yaşarlar. Bu Îlahi bir ikazdır, Yüce Allah’ın, kullarını bu derin uykudan uyandırma ameliyyesidir.
Yüce Rabbimiz, bir takım afetlerle insanları imtihan etmekte, sorumluluklarını yerine getirmediklerinde hadlerini aştıklarında, Sünnetullaha ters düştüklerinde onlara afetleri, asi ve günahkâr kullarına gücünü ve kudretini gösterir. Kadir-i Mutlak olan, Yüce Allah (C.C.), küfür, şirk ve her türlü isyanı görüp gözetlemekte ve her şeyden haberdar olduğunu, ancak hemen bir takım afetleri vermeyip bir süre verdiğini, zaman verse dahi, asla ihmal etmediğini ve etmeyeceğini unutmamamız gerektiğini bu tür olaylar göstermektedir.
Bazen de insanların günahlarının büyüklüğü ve sürekliliği gayretullaha dokununca, işte o zaman ceza ve helak etme süreci başlar. Ad, Semud, Lut (A.S.), Nuh (A.S.) ve Şuayb (A.S.) kavimlerini helak ettiği gibi. Rabbimiz “De ki: Yeryüzünde dolaşın da önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın. Onların çoğu Allah’a ortak koşan kimselerdi. (Rum- 42)” buyurmaktadır.
Yüce Rabbimiz, çok sabırlıdır, merhametlidir, affedicidir aynı zamanda cezası şiddetlidir. İnsanlar, dünya sevgisi, makam, şan, şöhret, kibir ve şehvet, nankörlük ve yanlışlarından dolayı,isyan ederler. İşte bu yüzdendir ki Rabbimiz, sonsuz merhametine rağmen, geçmiş kavimler gibi, bugünün insanını da ikaz etmiş, isyanlarında ısrar ettikleri zaman da onlara afetler gelmiştir. Öyle ise insanlar, artık bu gafletten uyanmalıdırlar.
Bundan böyle, o beş yıldızlı otellerde, iftar çadırlarını kurmamalıdırlar. Artık bu paralar kimsesizlere harcanmalıdır. Herkes tasadduk etmelidir. Gün bu gündür. Böyle yapanlar Allah katında yükselirler. Afetler belki bir mihenk taşıdır. Birçok insan bu afetlerden dolayı belki işsiz kalabilirler. Gücü yerinde olanlar şartlarını zorlamalıdırlar. Çevrelerindekileri korumalıdırlar. Bugün fedakârlık günüdür. Yıllarca çalıştırdıkları insanlara, yoksul ve kimsesizlere, o yığılı paralarından harcamalıdırlar, onları kapının önüne koymamalıdırlar. Devletten yardım beklememelidirler. Mesela elektrik, doğalgaz, su ve kredi kartı borçların ödemelidirler. Bugün, böyle bir fedakârlığa,bir organizasyona ihtiyaç vardır.
Onlara “ Allah’ın size verdiği rızıktan sarfedin denince inkar edenler inananlara: ‘Allah dileseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz apaçık bir sapıklıktasınız’ derler. (Yâ-sin-47)” buyurulmaktadır. Yani, insanlar böyle bir günde ve her günde, Allah’ın verdiği rızıktan insanlara harcamalıdırlar. Yoksa Rabbimiz dileseydi, o yarattığı ve içinde müthiş bir enerji olan soluduğumuz oksijenin içerisine gıdayı koyardı, bizler de gıdaya ihtiyaç duymadan yaşardık. Ama ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermek İslâmiyet adına çok önemli
bir imtihandır. Bunu yapmayanlar, o inkarcılar gibi demiş olurlar ki bu çok tehlikelidir.
Rabbimiz “Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır. ( Beled-11, 12, 13, 14, 15, 16.)” buyurmuşlardır. Bu sarp yokuş, özgürlüğü olmayana özgürlüğünü kazandırmak ve bir açlık gününde ( ki bugün) bir fakiri, bir felaketzedeyi doyurmak ve yardım etmektir. Şu anda işsiz kalanların evlerine ateş düştü. Böyle olanlara el atılmalı, Allah’ın verdiği nimetlerden insanlara yardım edilmelidir.
“Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. (Bakara-155)”. Bugün bizler, imtihan oluyoruz, deneniyoruz. Bu mübarek ayetin gereğini yapanlar, o müjdeye layık olacaklardır. Bu yardım sevenlerin dışındakiler de fahiş fiyattan mal satmamalıdırlar, insanları sıkıntıya düşürmemelidirler.
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? (Ankebut-2 ”. Demek ki bu imtihan surecinde,
Rabbimiz bizim yakamızı bırakmayacaktır. İşte bugün, ihtiyaç sahiplerine yardım edilmelidir. Bunu değerlendirmemiz gerekir. İslami açıdan ölmek bir felaket değildir. Rabbimiz, kalp ile nefsimizin arasına girer, bizleri yoklar. Bu afetler için dua da edebiliriz, bu da bir tedbirdir. Kur’ân’da afetler,sadece insanların yanlışlıklarından değil, yukarıda belirttiğimiz kavimlerde görüldüğü gibi, tabiat olaylarıyla da verilmiştir.
Peygamberimiz (S.A.V.) döneminde bir kıtlık oldu. İnsanlar yaprakları yediler. Fakat Efendimiz ve tüm Sahabe, mallarını ortaya koydular, fakirlere dağıttılar ve o kıtlığı yendiler. Bu bizler için, çok büyük bir örnektir. Milletçe, bugün, bunu birlikte yapmalıyız. Çünkü biz, aziz, ve necip bir milletiz. Biz, tarih boyunca büyük badirelerin üstesinden gelmişizdir.
“ Biz Bize Yeteriz Türkiyem ” sloganıyla, yardım kampanyasına, bütün gücümüzle katılalım. Yardımseverliğimizi ortaya koyalım. Yardım bugün içindir. Milletçe elele verme günüdür. Allah’a emanet olunuz. Allah, hepinizden razı olsun. Âmin,Âmin !..
Selam ve saygılarımla …
Değerli kardeşim mükemmel bir yazı devamını bekliyoruz biz fanilerin uyarılmaya her daim ihtiyacı var Rabbimiz bunu suhuf ,kitap,resul ve nebillerle daha sonra velileri ve değerli alimlerle (sizin gibi) uyarıyor. Selametimiz ve kurtuluşumuz değerli alimlerin uyarılarındadır...selam, saygı ve muhabbetle...
Çok harika bir yazı - Çok şey öğrendik. Meğer bilmediğimiz ne çok şey varmış - çok farklı bir yazı - yazar kardeşim ne güzel bir yazı kaleme almışsınız - ne güzel tespit ve önerileriniz var- keşke bu dediklerimiz felaketler gelmeden yapılsaydı- yazmaya devam ediniz - bu yazılarınızı düşünerek okuyoruz- Allah razı olsun-
Çok ama çok anlamlı, ders ve ibret alınması gerekli bir yazı. Bu anlamlı yazı ile kaderin ne olduğunu da öğrenmiş olduk. Bugüne kadar anlatılanlar birer şahsi anlatimlarmis. Bu yazı ile kullugumuzu öğrenmiş olduk. Teşekkürler yazar kardeşim. Bu güzel yazılarımıza devam edip sizi aydınlatın. Sağ ol. Var ol.