Akşamın bir saati yine yer sallandı
Yürekler ağızlarda. Binlerce artıcı depremin olduğu bölgede öyle bir deprem oldu ki, biz bölgede yayın yapan muhabir ve kameramanların o an çektiği görüntüleri ekranlardan izledik. Ödümüz koptu. Yıkılmayan hasarlı binalar da yıkıldı.
Gecenin bir yarısı halen yayın yapıyor muhabirler…
Şehirler bomboş…
Harabeye dönmüş durumda
Küçük kıyamet gibi.
Küçük bir kız çadırda ağlayarak diyordu ya “Daş daş üstünde kalmadı” …
Aynen öyle. Özellikle Hatay tüyler ürperten cinsten.
İnsanlar kalmak da istemiyor bölgede.
Yaşayası da gelmiyor insanların
En kısa sürede terk etmek için zaman kolluyorlar. Göç etmek için hasarlı evlere bile girip iki üç parça hangi eşyasından alabilirse, zaman kolluyor. Onlar için artık güvensiz bir alan. Hayatlar yoluna girse de ilerleyen zamanlarda bu durum depremzedeler için Psikolojik etkisini ömür boyu devam ettirecek.
Yakını ölenler çok. Çocuğunu kaybeden, annesi babasını kaybeden, bütün akrabalarını kaybeden vatandaşlarımız bile var, ağlıyorlar hele bazılarının ağlamaya mecali bile yok. Yürekler sıkışmış durumda.
Şartları çok kötü… Soğuk havada çadırda bile deprem olacak korkusu ile yaşıyorlar. Üzüntülü acılı şaşkın.
Doğanın hareketleri tüm dünya dâhil, insanlığı korkuya sürükledi.
Deprem uzmanları da şaşkın dünkü deprem için. 6 nın üzerinde yeni bir deprem. Sonrası ne olacak, nasıl olacak. Uyarılarda bulunuyorlar. O bölgenin yanı sıra, fay hatlarının sıkıntılı olduğu, enerji birikiminin olduğu yerler için… Gerçekten Türkiye deprem ülkesiymiş. Peki biz neden yüksek yüksek, ne olduğu belli olmayan binalarda oturuyoruz ki.
Feci depremler oluyor, daş daş üstünde bırakmıyor