Sözlükte “mal edinme tutkusu, açgözlülük” anlamına gelen tamahkarlığın bedelini insanoğlu çok ağır ödese de bu durumdan ders almayarak bu yanlışa devam etmekte. Yeteri kadar olması gerekeni fazlasıyla temin etmek adına hırs yapan ve hayatını sıkıntı içerisinde geçiren insanoğlunun bu tür hata ve hezeyanları uzar gider. Örneğin; Sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşamak için kendisini sağlığından edecek düzeyde sağlıksız bir çalışma grafisi ile bir birey ilginç bir şekilde daha sonra o sağlığını kazanmak adına kazandığını harcayarak hastane ve hekimlerde şifa aramaktadır. Bir başkası yaşam şartlarını hayalleri uğruna tanzim ederek, birikim yapmak maksatlı hayatından verdiği her feragat ile ömrünü tüketmektedir. “Bu yaz daha rahat edeceğim.” “Bahara kadar borcumu bitireyim, gel sen beni ondan sonra gör!” “Kışın biraz kemeri sıkalım, bahara daha rahat olacağız.” İşte bu şekilde geçiyor zaman… Geçen aslında ömür fakat insanlar zaman zannediyor. Ve insan rahat’ın kendi hissetmesi gerektiği bir olgu olduğunu ne zaman anlıyorsa o zaman “şu kış , şu yaz, şu bahar geçsin” gibi ifadelerinin boş olduğunu idrak ediyor. O zaman anlıyor kışın geçmesiyle beklenen rahat dönem bir başka sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Zira, hayat devam etmektedir. Peki insan ne yapmalı? Bu durumu nasıl anlamalı? Öncelikle insana düşen, kendisine uğrayan sorunları nasıl karşılayıp ve nasıl yolcu etmesi gerektiğini bilmesidir. Bu bağlamlara sırf kazanma hırsı için yönelen tamahkar bir kişinin geçmesini beklediği mevsimlerden ziyade kendini kavuran bu davranışsal bozukluğu tamir etmesi gerekmektedir. Ayrıca “Yeter” demesini bilmelidir. Kibar-ı kelamda bu hususa dair “Allah bes, baki heves!” (Allah yeter. Hevesler sonsuzdur.) buyrulmuştur. Yani heves ve yönelişimizdeki arzumuz ile açgözlülüğümüz bizim beşeriyetimizin gereği dizginlememiz gereken davranışlarımızdan biridir. İnsanoğlunun bu durumuna dair İmam Gazzali'nin “Kalplerin Keşfi” adlı eserinde geçen tamahkarlığa dair hikayesi manidardır:
“Avcının biri bir gün bir serçe avlar. Serçe dile gelerek ”Beni ne yapacaksın?” diye sorar. Avcı ”Seni kesip yiyeceğim” cevabını verir.
Bunun üzerine serçe ”Benim etim ne o kadar lezzetlidir, ne de karın doyurur. Seninle anlaşalım; sana üç şey öğreteyim, onlar sana benim etimden daha fayda sağlar. Kabul edersen ilkini elindeyken, ikincisini karşıdaki ağaca konunca, üçüncüsünü de şu tepeye varınca söyleyeceğim.”
Avcı, serçenin teklifini kabul eder ve “İlk şeyi söyle bakalım” der. Kuş: “Elinden kaçan fırsatlara hayıflanma” der. Adam kuşu salar. Kuş uçar ve ağaca konar: “Olmayacak şeylere kesinlikle inanma” der. Sonra da uçup tepeye varır ve "Beni kesseydin kursağımda her biri yirmi miskal ağırlığında iki inci bulacaktın!” der.
Kuşun bu sözünü duyan avcı kaçırdığı fırsata yanarak dudaklarını kemirmeye başlar ve ”Üçüncü şeyi de söyle!’‘ der. Kuş avcıya şunları söyler:
”Sana söylediğim iki nasihatı da aklından çıkardın, üçüncüsünü söylesem neye yarar ki! ‘Kaçırdığın fırsatlara yanma’ demiştim ama sen beni elinden kaçırınca hayıflandın. ‘Olmayacak şeylere inanma’ dedim. Beni toplasan herşeyimle yirmi miskal etmez, kursağımda her biri yirmi miskal iki inci nasıl bulunabilir?” der ve uçup gider.
Bu hikaye, insanoğlunun kendini tamahkarlığa kaptırdığında basiretinin kapanıp gerçeği nasıl idrak edemediğini ve olmayacak şeyleri olabilir gibi gördüğünü anlatması bakımından önemlidir.”
Ez cümle; Hayatımızı kutsi öğretiler denkleminde hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak arzusu ve yarın öldüğümüzde Hakk'a varıp, hesap verecek kaygı ve uyanıklığı ile yaşamalıyız. Umuyoruz ki bu nizam ile Rabbimiz bizleri muvaffak kılacaktır. Allah bizlere şuur ve basireti açık olan bir yöneliş lütfeylesin.
Selam ve dua ile…