“Kaybedecek neyim var” cümlesini duyarız. Genelde bardağın son damlası durumlarında haleti ruhiyeyi anlatmak için kullanılır.
Maraş depreminin bilmem kaçıncı günü, bebeler çıkıyor ana yok… Ana çıkıyor çocuk yok. Bir aile yok olmuş, kimisi dışarıda, yakını göçük altında… Nasıl bir çaresizlik, nasıl bir felaket… Anlayabilmek için hayal edin.
Ayaklar çıplak, yaşadığınız kabus gözünüzün önünde, bir tarafta kaybettikleriniz, bir tarafta kurtarılmayı bekleyenler, kayıplar, bulunamayanlar ve cenazeler… Kimliği belirli veya belirsiz… Toplu mezar vs. Empati yapın, hayal edin…
Herkes canla başla sizler için uykusuz, aç yorgun çalışıyor. Her bir can için… Yanınızda olamayanlar ağlıyor ekran başında, herkes gönülden sizinle, Türkiye dökülecek neredeyse beton yığınlarını kaldıracak, Çünkü bu toplum empati kurup, hayal edebiliyor, “bi düşünebiliyor”
Hayal etmenin, empati kurmanın “olabilme” ihtimali ile sınırlı olduğunu biliyor musunuz? Hepimiz bir gün göçük altında kalabiliriz. Yakınlarımız, ailemiz, çocuklarımız…. Bunu “bi düşünebiliyoruz”. İçimiz sizin için yanıyor.
Karşımıza ekran başında izlerken yada sosyal medya kullanırken, olmaması gereken olaylara da rastlıyoruz. Birisi gitmiş reklam peşinde, bir diğeri taş üstünde taş kalmamış yerde imkan sorguluyor. Bir başkası şu eksik bu eksik…
Türkiye’nin dört bir yanından yardım yağıyor, Bu halk on il beraberinden ilçeler ve köyler ile nasıl bir coğrafyada bu felaketin yaşandığını bildiği için sayamadığımız kadar tırlarla, sayamadığımız kadar insan topluluğu ile yardıma koşuyor.
Acılı insanlar üzerinden çıkar elde etmeyelim.
Ve çocuklar, asla incitilmemesi gereken insanın en saf en öz hali.
Öyle zamanlar vardır ki, hiçbir şeyin hiçbir öneminin olmadığı… Bu kenetlenmiş, yardım sever toplum için; bugün hiçbir gösterişin önemi yok. Toplum bugün hiç olmadığı kadar gerçek ve yasta. Kimin dört dörtlük yada dört birlik olduğuna bakmıyoruz bile, artık eskisi gibi olmayacak hayatlar var, bunu hayal edebilen bir toplum ve bi düşünemeyen bir grup var. Koyunun can derdinde, kasabın et derdinde olduğu gibi…